Millî Savunma (eski) Bakanı’nın ikrarıyla, AKP iktidarında İsrail’le hiçbir anlaşma ve ihâle iptal edilmeyip askıya alınmadığı gibi sayıları 60’ı aştı, yenileri eklendi.
Dönemin İsrail Başbakanı Ehud Olmert’le imzalanıp 15 Temmuz 2004’te Resmî Gazete’de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararıyla, GAP’ı, KOP’u (Konya Ovası Sulama Projesi) ve Tuz Gölünü içine alan, tarımdan tohumculuğa, sulamadan hayvancılığa, güvenlik ve çevre teknolojilerinden pazarlama ve danışmanlığa kadar geniş bir alanı kapsayan ticaret ve işbirliğinin geliştirilmesine dair “Türkiye - İsrail II. mutâbakat zaptı” imzalandı.
Bu arada AKP iktidarında, İsrail’e kıyaklar sunuldu. 2009 Ekim’inde Viyana’daki oylamada, Türkiye, delegelerinin salonu terkiyle “Nükleer silâh anlaşmalarının sınırlandırılması”nı kabul etmeyen İsrail’in Uluslararası Atom Enerjisi Kurumu (UAEK) üyeliğine yolu açtı.
Yine 27-28 Mayıs 2010’da, tek Müslüman üye ülke olarak Türkiye, baştan beri koyduğu vetoyu kaldırarak Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) üyeliğini de İsrail’e bahşetti. İlk kez İsrail Cumhurbaşkanı Ankara’ya dâvet edilerek TBMM’de alkışlarla karşılanıp konuşturuldu.
Bundandır ki, Başbakan Yardımcısı Kurtulmuş, Has Parti Genel Başkanı iken, AKP hükûmetinin OECD vetosunu kaldırarak İsrail’e büyük diplomatik zafer kazandırmasını sert bir dille eleştirip, “İsrail’le bu kadar çok askerî ve ticarî anlaşma imzaladınız?” diye sormuş; Başbakan’ın “one minute” deyip İsrail’in OECD’ye kabulü çelişkisine, “Bizim oğlan karakolda doğru söyler, mahkemede şaşar” diye yüklenmişti. (Habertürk tv. Gazeteler; 19.7.1; 9.11.14)
İŞİN İÇ YÜZÜ…
21 Temmuz 2014’te Başbakan Yardımcısı ve hükûmet sözcüsü, “İsrail ile bir miktar ticarî ilişkimiz bulunmaktadır” ikrarında bulundu.
Ne var ki İsrail’le ticaretin “bir miktar”la kalmadığı, rekor üstüne rekor kırdığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı verilerinin yanı sıra, Ekonomi Bakanı’nın teyidiyle ve Bakanlar Kurulu kararıyla İsrail’in ithalata ek vergiden de muaf tutulduğu, yüzde 25 vergi kıyağıyla ortaya konuldu. (Millî Gazete, 6-7, 2.15)
En son Ocak ayında İstanbul Başkonsolosu Shai Cohen’in, “Türkiye ile İsrail arasındaki ticaret büyüyor; karşılıklı ticaret artıyor, özel sektör ve şirketler iş yapmaya devam ediyor. Karşılıklı ticaret hacmi iki senede yüzde 25’ten fazla bir artış gösterdi” sözleri, bu dönemde İsrail’le imzalanan “ekonomik mutâbakat zabıtları”yla süregelen işbirliğinin boyutlarını ele veriyor.
Ve yoğun siyasî hayhuyda karambole getirilip İsrail medyasınca deşifre edilen, Türkiye’yi İsrail’in “Palmer paneli” tuzağına düşüren ve İsrail’le birçok defa açık ve gizli müzâkereler yürüten Dışişleri Müsteşarı Sinirlioğlu ile İsrail Dışişleri Direktörü Dore Gold arasında Roma’daki “gizli görüşme”nin arka plânında, özellikle Mavi Marmara saldırısı pazarlıklarının olduğu açığa çıkıyor…
Bu hususta, İHH’nin, Gazze’ye ölümcül ablukanın sürdüğü, İsrail’in her türlü hukuk kurallarına uymayı reddedip katliamlarına devam ettiği vetirede, hükûmetin Mavi Marmara katillerinin “kırmızı bülten”le yakalanıp yargılanması ve cezalandırılması için Interpol kararını Adalet Bakanlığı’nda bekletip göndermeyerek, “normalleşme” perdesinde İsrail’le “gizli müzâkereler”in Türkiye ve Filistin halklarına ve insanlık vicdanına ihânet olduğu tepkisi çarpıcı.
Keza “Mavi Marmara mağdurlarına tehdit ve şantajlar yapılmış, ama dâvâlardan vazgeçilmeyeceği anlaşılınca Türkiye hükümeti eliyle konunun sonlandırılması tarzını tercih etmişlerdir. İsrail’le ilişki kurup yürüten hiçbir siyasî irâde iflâh olmayacaktır” açıklaması işin iç yüzünü ele veriyor…
“MAVİ MARMARA” KATİLLERİNİ KURTARMAK İÇİN
Görünen o ki, İsrail, dokuz vatandaşı katleden suçluların cezalandırılmasının önüne geçmek, katil askerlerini hukuk kıskacından kurtarmak, dâvâları düşürmek için bir oyun oynuyor.
Oysa, İHH’nın da dikkat çektiği gibi, “normalleşme” için öncelikle İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklarını terk etmesi, Gazze’ye uyguladığı ablukayı kaldırması, suçlu İsrailli siyasî ve askerlerin cezalandırılması ve maddî ve mânevî tazminat ödenmesi şart.
Bunun için, Mavi Marmara şehitlerinin, şehit âilelerinin ve tüm mağdurların, hepsinden önemlisi Filistin halkı ve yönetiminin hilâfına bu süreçte İsrail’e vaad ve taahhütlerde bulunulmaması gerekiyor.
Bilindiği gibi Netanyahu’nun Obama’nın yanında Erdoğan’a “üzüntüleri”ni bildirmesi, “özür” olarak lanse edilmişti. Peki, ondan sonra ne oldu? AKP hükûmeti yıllardır “özür” ve “tazminat” gerekçesiyle İsrail’le “gizli görüşmeler”de neyi görüşüyor? Kamuoyundan neyi gizliyor? İsrail’le tam gaz süren ekonomik- ticarî zabıtları, savunma sanayii anlaşmalarını, silâh – mühimmat ihâlelerini mi? Ya da yeni işbirliklerini mi?