BEDÎÜZZAMAN’IN GARB SÜRGÜNÜ: 1926
Mûteber kaynaklara göre, sürgün:
Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayâtı: “Şeyh Said Hadisesi”(1) ile aynı yıl içerisinde (1925).
Bilinmeyen Taraflarıyle Bediüzzaman Said Nursî 2006, N. Şahiner, s. 282: Şeyh Said hadisesinin başlarında (25 Şubat 1925).
Bediüzzaman Said-i Nursî, Mufassal Tarihçe-i Hayâtı 1998, A. Kadir Badıllı, s.701: Şeyh Said hadisesine 3 gün kala (10 Şubat 1925 Şubat).
Bediüzzaman, tarih vermese de, sürgünün Şeyh Said Hadisesinden sonra olduğunu yazıyor:
“Meselâ, bu bîçâre Said, Van’da ders-i hakaik-ı Kur’âniye ile meşgūl olduğum mikdârca, Şeyh Said hâdisâtı zamanında vesveseli hükûmet, hiçbir cihette bana ilişmedi ve ilişemedi. Vaktâ ki, neme lâzım dedim, kendi nefsimi düşündüm, âhiretimi kurtarmak içün Erek Dağında harâbe mağara gibi bir yere çekildim. O vakit sebepsiz beni aldılar, nefyettiler; …”2
Şahidler, sürgünün 1926’da olduğunu söylüyor:
Cemâl Talay, Üstad’ın Van’dan ayrılışını 10 Şubat 1926 olarak zikrediyor.3
Kinyas Kartal, Van’dan ayrılışlarını 1926 yılı Mart ayı başları olarak veriyor: “1926 yılında Mart ayı başlarıydı, zannediyorum ilk günleriydi. Bizi Van’dan batıya sürgün gönderiyorlardı. (…) Zigana’da Bayram münâsebetiyle tatlı verildi. [R. Bayramı, 13 Nisan 1926]”4
Said Şâmil, 1926’da Trabzon’dan gemiye binen sürgün kafilesi içinde Bediüzzaman’ın da bulunduğunu belirtiyor..5
BEDİÜZZAMAN İSTANBUL’DA: 1926 NİSAN SONLARI – MAYIS BAŞLARI
Üstad’ı tâkip edelim:
“Ben menfî olarak İstanbul’a getirildiğim vakit bir zaman Meşîhat-ı İslâmiye dâiresinde bulunan Dârü’l-Hikmeti’l-İslâmiye’deki hizmet-i Kur’âniye’ye çalıştığım içün, o alâkadarlık cihetinde, ‘Meşîhat Dâiresi ne hâldedir?’ diye sordum. Eyvâh!.. Öyle bir cevap aldım ki, rûhum, kalbim ve fikrim titrediler ve ağladılar. Sorduğum adam dedi ki: ‘Yüzer sene envâr-ı Şerîatin mazharı olmuş olan o dâire, şimdi büyük kızların lisesi ve mel’abegâhıdır.’ İşte o vakit öyle bir hâlet-i rûhiyeye giriftar oldum ki, dünyâ başıma yıkılmış gibi oldu. Kuvvetim yok, kerâmetim yok; kemâl-i me’yûsiyetle âh vâh diyerek dergâh-ı İlâhiyeye müteveccih oldum. Ve bizim gibi kalbleri yanan çok zatların harâretli âhları, benim âhıma iltihak ettiler. Hâtırıma gelmiyor ki, acabâ Şeyh-i Geylânî’nin duâsını ve himmetini, duâmıza yardım için istedim mi, istemedim mi? Bilmiyorum. Fakat herhâlde o eskiden beri nurlar yeri olmuş bir yeri zulmetten kurtarmak içün, bizim gibilerin âhlarını ateşlendiren onun duâsıdır ve himmetidir. İşte o gece Meşîhat kısmen yandı.”6
Bu ifâdelerden, Meşîhat yangını gecesi Üstad’ın İstanbul’a olduğu anlaşılıyor.
Meşîhat yangınının kesin târîhini ise o günlerin gazeteleri veriyor: 29/30 Nisan 1926 Perşembe / Cum’a (17 Şevvâl 1344 Cum’a) gecesi.7
1926 senesinde İstanbul’daki Meşihat dairesinin yanması üzerine, Cumhuriyet gazetesinin haberi:
“DÜN AKŞAMKİ YANGIN
İstanbul Kız Lisesi Yandı
Dün akşam sâat yirmiüçde zuhur eden bir yangın, İstanbul’un eski ve güzel binâlarından birini dahâ yok etmiştir.
Yanan binâ el-yevm İstanbul Kız Lisesi olarak isti‘mâl edilen sâbık Meşîhat binâsıdır. Binânın kıymet-i maddiyyesine mektebin zengin levâzım-ı tedrisiyyesi de ilâve edilecek olursa bu yangının mûcib olduğu zarar ehmmiyyetli bir yekûne bâliğ olmaktadır.
İtfâiyyenin sarf ettiği büyük gayretler yangının tahdîd-i sirâyetine yardım etmiştir.
Yangının esbâb-ı zuhûru hakkında vaktin adem-i müsâadesi hasebiyle tahqîqât icrâ edilememiştir.” (Cumhûriyet Gazetesi, 30 Nisan 1926)
BEDİÜZZAMAN BURDUR’DA: 1926 BAHÂR - 1927 OCAK
“Meselâ, bu bîçâre Said, Van’da ders-i hakaik-ı Kur’âniye ile meşgūl olduğum mikdârca, Şeyh Said hâdisâtı zamanında vesveseli hükûmet, hiçbir cihette bana ilişmedi ve ilişemedi. Vaktâ ki, neme lâzım dedim, kendi nefsimi düşündüm, âhiretimi kurtarmak içün Erek Dağında harâbe mağara gibi bir yere çekildim. O vakit sebepsiz beni aldılar, nefyettiler; Burdur’a getirildim.”8
Üstad, yine tarih vermiyor. Hâdisâtı zikretmekle yetiniyor.
Şahidler ne diyor:
A. Hamdi Kasapoğlu, Burdur’a getirilişini 1926 olarak veriyor.9
Hacı İdris Olgaç’ın Burdur’da iken yazdırdığı Cevşenü’l-Kebîr üzerindeki tarih: 11 Teşrîn-i Sânî, sene 1926.10
Abdurrahmân Cerrâhoğlu, Üstad’ı Burdur’da gördüğü hâtırasına şöyle başlıyor: “1926 senesi ilk aylarında …”11
“Nûrun İlk Kapısı” isimli eserin te’lîfini Burdur’da tamamlar.. Kendi ifâdesiyle bu kitaptaki hakîkatler; “Doğrudan doğruya Kur’ân-ı Mu‘cizü’l-Beyân’ın âyetlerinden aynelyakîne yakın bir sûretde Yeni Said’e derslerdir”12
ISPARTA’YA NEFYİ
“Orada [Burdur’da] yine hizmet-i Kur’âniyede bulunduğum mikdarca—o vakit menfîlere çok dikkat ediliyordu; her akşam isbât-ı vücud etmekle mükellef oldukları hâlde—ben ve hâlis talebelerim müstesnâ kaldık. Ben hiçbir vakit isbât-ı vücûda gitmedim, hükûmeti tanımadım. Oranın vâlîsi, oraya gelen Fevzi Paşaya şikâyet etmiş. Fevzi Paşa demiş, ‘Ona ilişmeyiniz, hürmet ediniz.’ Bu sözü ona söylettiren, hizmet-i Kur’âniyenin kudsiyetidir. Ne vakit nefsimi kurtarmak, yalnız âhiretimi düşünmek fikri bana galebe etti, hizmet-i Kur’âniyede muvakkat fütur geldi; aks-i maksadımla tokat yedim. Yânî bir menfâdan diğerine, Isparta’ya gönderildim.”13 [Onuncu Lem’a, s. 94 (159)]
A. Kadir Badıllı, Isparta sürgününü 25 Ocak 1926 olarak veriyor..14 Ay ve gün olarak mümkün görünse de, geçen bilgi ve belgelere göre yılın 1926 olması mümkün değil!
BARLA’YA NEFYİ: 1 MART 1927
Üstad’ı dinlemeye devâm ediyoruz:
“Isparta’da yine hizmet başına geçtim. Yirmi gün geçtikten sonra bazı korkak insanların ihtarlarıyla, ‘Belki bu vaziyeti hükûmet hoş görmeyecek. Bir parça teennî etsen dahâ iyi olur’ dediler. Bende, tekrar yalnız kendimi düşünmek hâtırası kuvvet buldu. ‘Aman, halklar gelmesin’ dedim. Yine o menfâdan dahî üçüncü nefiy olarak Barla’ya verildim.”15
A. Kadir Badıllı, Barla’ya nefyi 20 Şubat 1926 olarak hesaplamış.16
N. Şahiner, belge göstermese de Barla’ya getiriliş târîhini 1 Mart 1927 ve doğru olarak veriyor.17
Abdullah Kılıç’ın tesbîti N. Şahiner’i doğruluyor: “Zamanın İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’nın üst makamlara arz ettiği rapora göre, Bediüzzaman, 1 Mart 1927 tarih ve 81 numaralı tahrîrâtla Barla’da ikamete mecbûr ediliyor..”18
(DEVAM EDECEK)