Cumhur İttifakı’nın ortaya koyduğu bu kötü gidişi durdurmak, cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak ve hürriyetçi parlamenter sistem ile yönetim sistemini tekrar işler hâle getirmek için Demokrat Parti’nin de içinde bulunduğu altı parti; demokrasi ve hürriyet ortak paydasında Millet İttifakı çatısı altında bir araya geldiler.
GÖRÜŞ-1: Ali Vapurlu
Cumhuriyet tarihimize bakıldığında, ülkemizde siyaset sahasında verilen mücadelelerin en belirgin olanı, hürriyet ve demokrasi mücadelesidir. Malikiyet ve serbestiyet asrına giren beşeriyeti, kendi fikirlerine tabi kılmanın hürriyet ortamında mümkün olmadığını görenler, gerek kontrollerindeki siyasi partilerle gerekse ihtilallerle, ülkemizdeki demokrasi ve hürriyetin gelişimini sık sık engellediler.
Cumhuriyetimiz daha kurulur kurulmaz, tek parti diktatörlüğüne muhatap oldu. Cumhuriyetin ilan edilmesini müteakip hürriyetler asrında olması gereken insan merkezli demokratik bir cumhuriyet yerine; yasama, yürütme ve yargının tek adamın elinde toplandığı ve laikliğin dinsizlik olarak anlaşıldığı ve öylece de tatbik edildiği istibdad-ı mutlak anlamındaki bir cumhurî idare 1950’li yıllara kadar uygulandı.
GÖSTERMELİK CUMHURİ İDARE YILLARCA SÜRDÜ
Tek parti dönemi reisleri, milletin maddi ve manevi değerlerine karşı ortaya koydukları yaklaşım ve icraatları yapabilme cesaret ve kuvvetini, kendilerine bağımlı hâle getirdikleri yasama, yürütme ve yargıdan alıyorlardı. Bu suretle de milletin maddi ve manevi değerleriyle çatışan inkılap ve icraatlarla beraber, istibdad-ı mutlak anlamında isimden ve resimden ibaret olan göstermelik bir cumhurî idareyi, millete rağmen uzun yıllar sürdürebildiler.
Millet ve devlet kaynaşması ilk olarak “Yeter! Söz milletindir!” söylemiyle 1946 yılında siyaset sahnesine çıkan Demokrat Parti’nin, 1950 yılında iktidar olması ile mümkün olabildi. Demokrat Parti’nin, iktidarda kaldığı on sene boyunca hak, hukuk ve hürriyetlerde imkânlar ölçüsünde yaptığı iyileştirmeler, kısa sürede meyvelerini maddi ve manevi kalkınma olarak verdi.
Demokrasi ve hürriyet ortamının her sahada memlekete kazandırdığı maddi ve manevi gelişmeleri, kendi menhus emel ve maksatları için önemli bir mani teşkil ettiğini gören dâhili ve harici fesat ve nifak odakları, artık bundan sonra her on yılda bir demokratlara karşı yapılacak olan ihtilallerden ilkini gerçekleştirdiler.
27 Mayıs sonrası ihtilal ürünü partiler çıktı
Demokrat Parti’yi hedef alan 27 Mayıs 1960 ihtilali ve sonrasında ortaya çıkarılan ihtilal ürünü partilerle, hem milletin demokratlara karşı olan teveccühünü kırmaya hem de resmi ideolojinin despot ve otoriter rejiminin idame ve ikamesine engel teşkil etmeyecek kadar bir hürriyet ve demokrasiyi millete layık görmeye başladılar.
Benzer bir durum demokrat misyonun Demokrat Parti’den sonraki temsilcisi olan Adalet Partisi zamanında da yaşandı.
Adalet Partisi zamanında tekrar teneffüs edilmeye başlanan demokrasi ve hürriyet ortamında, harici ve dâhili menhus fesat ve nifak odakları, kasıtlı bir şekilde sağ-sol çatışmalarını tahrik ve teşvik edip, memlekette bir kaos meydana getirerek, planladıkları ihtilale zemin hazırlıyor ve demokrat ve hürriyetperver Adalet Partisi’nin önünü kesmeye çalışıyorlardı.
Böylelikle 27 Mayıs 1960 ihtilali ile Demokrat Parti’nin başına gelen hadisenin bir benzeri, bu sefer de 12 Eylül 1980 Darbesi ile Adalet Partisi’nin başına geldi. İhtilalciler tıpkı bir öncekinde olduğu gibi bu sefer de milletin Adalet Partisi’ne olan teveccühünü kırmak için ihtilalin ardından dört temayülü temsilen ve daha muhafazakâr ve mütedeyyin görünümlü ANAP misüllü ihtilal ürünü partiler kurma yoluna başvurmuştu.
28 ŞUBAT’ta post-modern darbe yapıldı
Bugünkü siyasi tablonun gerçekleşmesinde ise 28 Şubat 1997’de yapılan ve REFAH-YOL hükümetini deviren post-modern darbe yer almaktadır.
Askerî cenahtan gelen emir ve tehditlerle yıkılan REFAH-YOL hükümetine müteakip, resmî ideoloji taraftarı olan yapıların marifetiyle, dine ve dindarlara yapılan zulümlerle ciddi bir kitle hâline gelen muhafazakâr kesim, 28 Şubat post-modern darbe ürünü olan AKP’nin iktidara gelmesinde büyük bir rol oynamıştır.
Siyasetteki dört eğilim içerisinde kendisine yer bulamayan ve muhafazakâr demokrat söylemiyle kurulan AKP, belirli bir müddet milletin zorlaması ve içindeki demokratların da teşvikiyle demokratikleşme ve Avrupa Birliği sürecinde belirli bir mesafe almıştır.
15 TEMMUZ BAHANESİYLE BÜYÜK TAHRİBATLAR OLDU
Ancak içlerindeki demokratların bir kısmının tasfiyesi, kalanların ise etkilerinin azalması ve partinin devletteki hâkimiyetinin artmasına paralel olarak siyasal İslamcılık refleksleri harekete geçen AKP, menhus ve müessif 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü’nü de bahane ederek ülkemizde kısa vadede tamiri mümkün olmayan tahribatlara sebep olmuştur.
Harici ve dâhili fesat ve nifak odaklarının marifetiyle gerçekleştirilen 15 Temmuz Darbe Teşebbüsü ardından, tek sesli hâle gelen medyanın da yanlış yönlendirmesiyle, arkasına milletin desteğini alan AKP marifetiyle ülkemiz, Türk tipi başkanlık sistemi olarak tanımlanan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçmiş oldu.
Başkanlık sistemi ile beraber meclisin ülke yönetimindeki tesiri azalırken, hem yasama hem yürütme hem de yargı en alt kademeden en üst kademeye kadar tek adama bağımlı hâle geldi.
Esasen; tek adam sistemi ülkenin bekası açısından da büyük bir tehlike arz etmektedir. Bunu bilen, özellikle de harici fesat odakları, kontrol altında tutmak istedikleri ülkeleri kontrol edebilmek için ülkeleri tek adam sistemlerine yönlendirmektedir.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi, bir taraftan kuvvetler ayrılığını ortadan kaldıran bir süreci başlatırken, diğer taraftan da 1950 öncesinde olduğu gibi demokrasi ve hürriyet ortamını zaafa uğratan ve devletin keyfi bir surette idare edilmesini netice verdiren bir anlayışın önünün açılmasına sebep oldu.
Demokrasi ve hürriyet ortamının getirdiği refahın aksine, tek adam idaresi olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile birlikte, ekonomide, dinî hizmetlerde, hak, hukuk, hürriyet gibi maddi ve manevi alanlarda sıkıntıların yaşandığı vahim bir tablo ortaya çıktı.
Yakın tarihimizde de görüleceği üzere, memleketimizde dinî hizmetlerin ve ekonomik gelişmelerin gerçekleşmesi, dindar iktidarların başa geçmesi ile değil; hürriyet ve demokrasi ortamını geliştirecek hürriyetperver ve demokrat siyasetçilerin iktidarda bulunması ile doğru orantılıdır.
Tek adam sisteminin getirdiği sıkıntılar
Bu sebeple, tek adam sisteminin ülkemizi getirdiği bu sıkıntılı yerden ancak geçmişte görülen arıza ve noksanları tamir edilmiş ve güçlendirilmiş bir parlamenter sistem ile çıkılabilir.
Onun içindir ki Cumhur İttifakı’nın ortaya koyduğu bu kötü gidişi durdurmak, cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak ve hürriyetçi parlamenter sistem ile yönetim sistemini tekrar işler hâle getirmek için Demokrat Parti’nin de içinde bulunduğu altı parti; demokrasi ve hürriyet ortak paydasında Millet İttifakı çatısı altında bir araya gelmişlerdir.
Demokrasi ve hürriyet ortak paydasında ittifak etmek üzere böylesi bir oluşumun meydana gelmesi, Bediüzzaman Hazretlerinin kalb-i millet hükmündeki meclis ve meclise dayanan hükümetin önemini nazara vermek adına söylediği “Riyaset-i şahsiyenin katiyyen aleyhindeyim. Reisimiz ancak hükümettir.”1 istikametinde atılan fevkalade olumlu bir adımdır.
—Devamı Yarın—