"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Meşveret sistemi birlik ve beraberliği temin ediyor

Ali VAPURLU
20 Ocak 2023, Cuma
Bediüzzaman Hazretleri “Mabeyninizde münakaşasız meşveret ediniz, kararınızı kabul ederim”diyerek talebelerinden yapacakları meşveretlerde, haklı şûra ruhuna ters düşen enaniyet, benlik, rekabet gibi duygulardan uzak durmalarını ve hissî, nefsî, şahsi yaklaşımlar sebebiyle çıkan münakaşalardan meşvereti muhafaza etmelerini istemektedir.

DİZİ-2: ALİ VAPURLU

Ferdî meslekler ve meşveret

Ferdî mesleklerde istişare yapmak bir zaruret olmamakla birlikte, ihtiyaç duyulması halinde yapılan istişarelere ancak fikirleri sorulduğu takdirde dâhil olabilen kişiler, her ne kadar istişarede fikirlerini beyan etmiş olsalar da nihaî kararlar, o meşveretlerde temâyüz etmiş şahsiyetlerin görüşleri istikâmetinde alınmaktadır.

Buna karşılık tevatürî mesleklerde yapılan meşveretlerde ise asr-ı saâdette olduğu gibi meşverete katılan her bir ferd, hiçbir tesir altında kalmadan hür bir şekilde hakkı bulmak niyetiyle görüş ve düşüncelerini ortaya koyar. Meşveret neticesinde ortaya konulan farklı görüşlerden hangisi daha çok benimsenirse, o görüş meşveretin nihaî kararı olarak herkesçe kabul edilmiş olur

Bununla beraber, azınlıkta kalan görüş sahipleri ise Peygamberimizin (asm) Uhud Harbi öncesinde yapılan istişarede ortaya koyduğu örnek davranış ve sünnetine uygun olarak, istişarede ekseriyetin benimsediği nihaî düşünce, görüş ve kararların arkasında durur ve o alınan karara herkes gibi sahip çıkar.

Onun içindir ki, Bediüzzaman Hazretleri ferdî mesleklerin aksine, hakkı bulmak niyetiyle ihlasla bir araya gelerek yapılan meşveretler marifetiyle idare edilen tevatürî mesleklerde, butlan ve yanlışlık ihtimali olmadığını “Ferdî olmayan bir meslekte tevatür vardır. Tevatürde butlan yoktur.”18 diyerek ifade etmiştir.

Bununla beraber, tevatürî meşveret sistemini kendilerine esas kabul eden cemaatlerin, ittihad ve insicamlarını muhafaza etmeleri, ancak ve ancak ihlas ve tesânüdü netice verdirecek “haklı şûrayı” teşkil ederek, o şûrâdan çıkacak kararlara bihakkın uymalarıyla mümkündür.

Bu hususta Bediüzzaman Hazretleri, “Neden şûraya bu kadar ehemmiyet veriyorsun? Ve beşerin, hususan Asya’nın, hususan İslâmiyet’in hayâtı ve terakkisi nasıl o şûra ile olabilir?” şeklindeki soruyu, “İhlâstan sonra en büyük kuvvetimiz tesânüddür” hakîkatini de nazara vererek şöyle cevaplamıştır:

“Nur’un Yirmi birinci Lem’a-i İhlasında izah edildiği gibi; haklı şûra ihlas ve tesânüdü netice verdiğinden, üç elif, yüz on bir olduğu gibi, ihlas ve tesânüd-ü hakikî ile üç adam yüz adam kadar millete fayda verebilir. Ve on adamın hakikî ihlas ve tesânüd ve meşveretin sırrı ile bin adam kadar iş gördüklerini çok vukuat-ı târihiye bize haber veriyor.”

Haklı şura

Meşveret aynı zamanda birlik ve beraberliği temin etmektedir. Zira, insan hiçbir emir ve tahakküm altına girmeden, kendisinin de katkılarıyla şekillenen bir doğruya elbette kayıtsız kalamaz. Şahısların fikrî tahakkümde bulunduğu ferdî mesleklere nispeten, tevatürî mesleklerde her insanın fikrine kıymet verilmesi ve alınan kararı birinin baskısıyla değil, o birinin de içinde eridiği bir şahs-ı mânevi tarafından alınmasıyla ve bu sebeple kimsenin diğerlerinden daha önde olmaması cihetiyle ihlas, uhuvvet ve tesanüte vesile olur. İşte bu da “haklı şûranın” kendisidir.

Bununla beraber, Bediüzzaman Hazretleri “Mabeyninizde münakaşasız meşveret ediniz, kararınızı kabul ederim”19 diyerek talebelerinden yapacakları meşveretlerde, haklı şûra ruhuna ters düşen enaniyet, benlik, rekabet gibi duygulardan uzak durmalarını ve hissî, nefsî, şahsi yaklaşımlar sebebiyle çıkan münakaşalardan meşvereti muhafaza etmelerini istemektedir.

Zira, haklı şûra hakikati, rıza-ı İlahi dairesinde hakkı bulmak ve ibadet niyetiyle bir araya gelen insanların, bahsi geçen bütün bu menfi hislerden arındırıldığı, ene’lerin şahs-ı mânevi havuzunda eridiği zeminlerde tam olarak icra edilebilir.

Bununla beraber, meşveret sistemini kendisine esas alarak hizmetlerini yürüten ‘tevatüri meslek’ sahipleri, yaptıkları meşveretlerde bazen isabetsiz kararlar da alabilir. Böylesi bir durumda dahi, herhangi bir ihtilafa sebebiyet vermeyerek meşveretin hak ve hukukunun korunması gerekir.

Zira, öncelikli olarak esas alınması gereken nokta, tesânüdün muhafaza edilmesidir. Bu anlamda zamanla düzeltilmesi mümkün olan isabetsiz bir karar yüzünden, meşverette alınan kararların aleyhine geçmek, cemaatin tesânüdünü bozmak anlamına gelir. Halbuki, isabetsiz bir karar zamanla telafi edilebilirken tesânüd bozulduktan sonra cemaatin tesânüdünü telafi etmek çok zordur.

O yüzdendir ki Peygamberimiz(asm), “el-Hataü bi’ş-şûrâ, evlâ mine’s-savâbi bi-dûni’ş-şûrâ.” Yani “Şûrâya uyarak hata yapmak, şûrâya karşı gelip isabetli olmaktan evlâdır”20 buyurmuştur.

Yapılan meşveretlerde ihtilaf çıkması muhtemel konulardan birisi de “hak mı, ehak mı?” yani “doğru mu en doğru mu?” ya da “hasen mi ahsen mi?” yani “güzel mi en güzel mi?” mevzuudur.

Bazen meşveretlerde, ‘en güzel olan ehakkın” tercih edilmesi yerine “güzel olan hakkın” tercih edilmesini hatalı zanneden bazı fertlerin, yanlış bir yaklaşımla ihtilaf çıkarmaları mümkündür.

Halbuki o sırada meşverette, “en güzel olan ‘ehak’” tercihinin yapılabilmesi için ya belli bir zamana ihtiyaç vardır ya da böyle bir tercih, cemaat içerisinde ihtilaf çıkmasına sebep olacaktır. Böylesi bir durumda cemaat içerisinde ittihadı ve tesânüdü sağlayan “güzel olan ‘hakkın” tercihi, ihtilaf çıkaran “en güzel olan ehak” tercihinden daha isabetli bir tercih olacaktır.

Onun içindir ki, Bediüzzaman Hazretleri, bu hususla ilgili olarak; “Ey talib-i hakikat! Madem hakta ittifak, ehakta ihtilâftır. Bazen hak, ehaktan ehaktır. Hem de olur hasen, ahsenden ahsen.”21 demektedir.

Bu sebeple, ihlas ve tesânüdü netice verdiren meşveretin her şeye rağmen muhafaza edilmesi gerekmektedir.

Meşveret sistemi içinde kalmak

Bu sebeple meşveretlerde alınan kararları etkileyecek ve haklı şûra ruhuna uygun gelmeyen bazı olumsuz durumlarla karşılaşılması halinde, meşveret sisteminin ve meşverette alınan kararların aleyhine geçmek yerine, yine aynı meşverette ve meşveret sistemi içinde kalarak, alınan kararların tâdil ve tashîh edilmesi gerekmektedir.

Yoksa meşveretin ruhunu inciten bazı menfi hadiseler sebebiyle çıkan kararları kabul etmeyerek meşveret sistemini icrasına engel olmak; başta kendimiz olmak üzere içinde bulunduğumuz cemaat ve hizmetlerimize bir haksızlık anlamına geldiği gibi cemaatin insicam ve tesânüdün bozulmasını netice verdiren büyük bir mesûliyet-i mâneviye altına girmek anlamına da gelecektir.

Bu sebeple, nasıl ki ferdî meslek anlayışını kendisine esas kabul etmiş olan bir şeyhin, müridleri yanında veya bir hocanın, talebeleri nezdinde emirleri ne kadar ehemmiyetli ve kıymetli ise ve o emirlere uymak hususunda müridleri ve talebeleri ne kadar hassas davranırlarsa öyle de Kur’ân’ın ve Rasûlullâhın (asm) emri olan meşveret ve şûrâyı kendine “üstâd-ı mânevi” olarak kabul etmiş olan tevatürî meslek sahiplerinin, meşveretlerden ve şûrâlardan çıkan kararlar karşısında, o şeyhin ve hocanın emir ve tavsiyelerine uymak hususunda o mürid ve talebelerin gösterdikleri hassasiyetten çok daha fazla bir hassasiyet içerisinde olmaları gerekmektedir.

Onun içindir ki başta Kur’an-ı Azimüşşan’ın ayetleri ve Peygamberimizin (asm) sünneti ile sabit olan meşveret hakikatini, kendilerine bir esas olarak kabul eden tevatürî meslek mensupları, “Asya’nın bahtının miftâhı meşveret ve şûradır.” gerçeğini de göz önünde bulundurarak, cemaatin tesânüd ve vahdetini netice verdirecek olan meşveret kararlarına uymayı önemli bir mükellefiyet ve mecburiyet olarak bilmeleri gerekmektedir.

Ondandır ki Bediüzzaman Hazretleri meşveret ve şûraya verdiği önem ve ehemmiyeti şu temenni ve duâsıyla nazara vermiştir; “Yaşasın sıdk! Ölsün yeis! Muhabbet devam etsin! Şûra kuvvet bulsun! Bütün levm ve itap ve nefret, heva ve hevese tâbi olanlara olsun. Selâm ve selâmet hüdaya tâbi olanlara olsun. Âmin.”22 

DİZİ - 2 ALİ VAPURLU

DİPNOTLAR:

18- İşârâtü’l-İ’câz, s.31

19- Şuâlar, s.289

20- TDV İslâm Ansiklopedisi, “Meşrutiyet” md 

21- Sözler, s.660

22- Eski Said Dönemi Eserleri, s.257   -SON-

Okunma Sayısı: 3557
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • süleyman ALIÇ

    20.1.2023 14:18:24

    Çok harika bir yazı Allah Razı olsun Ali abi, Peki bizler yıllardan beri hem Risale-i Nuru hem Yeni Asya'yı her gün her gün okuduğumuz yazdığımız halde neden bu anlatılanları hayatımızda tahakkuk ettiremiyoruz ??? Acaba Rabbimizin; "Ey iman edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?" ayetine ve Üstad Bediüzzamanın "Nefsini ıslah etmeyen başkasını ıslah edemez." hakikatlarına uygun davranmadığımızdanmıdır???. Okuduklarımızı ve yazdıklarımızı kendi nefsimiz için değil de hep başkalarını İKNA, İLZAM ve SUSTURMAK için mi okuyup yazıyoruz ??? okuyup yazanlar olarak başımızı iki elimizin arasına alıp bunu gece gündüz hep beraber düşünmemiz zaruri ve ELZEMDİR.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı