Geçen hafta sonu 12. Risale-i Nur Kongresi dolayısıyla İstanbul’daydık. 2 gün süren masa çalışmaları ve 2. Günün sonundaki panelde Hukukun Üstünlüğü ve Adalet konusu tartışıldı.
Salon bulma konusunda karşılaşılan her türlü engellemeye rağmen yapılan ve muhteşem bir katılımla gerçekleşen panelin konuşmacılarından Hukukçu-Gazeteci Taha Akyol’un şu sözleri, Türkiye gerçeğini anlatması bakımından çok çarpıcı geldi bana:
“Ben yazı hayatımda her zaman hukuku savunmak mecburiyetinde kalmaktan dolayı kendimi bahtsız hissediyorum. Keşke hukuku, demokrasiyi, kuvvetler ayrılığını, fikir, ifade, din ve hürriyetini iki de bir savunmak zorunda kalmak yerine bunlar gayet tabiî hale gelseydi de ben de biraz san’atla, edebiyatla, felsefeyle uğraşan, film kritikleri yapan, o konulara zaman ayıran bir yazar olabilseydim diye her zaman hayıflanırım”.
Gerçekten hâlâ her gün hak, hukuk ve adalet konularını tartışıyorsak, bu konularda ciddî sorunlarımız var demektir. Bu sebeple kongrenin konusunun ‘Hukukun Üstünlüğü ve Adalet’ olması çok manidardı. Önemli sonuçlara varılıp kamuoyuna deklare edildi. 1. Masada biz de bulunduk ve çıkan sonuçlar tarafımdan sunuldu. Bu masanın sonuçlarını bir kez de burada tekrarlamak istiyorum.
“1. Adalet hak sahibine hakkını vermek, haksızı da terbiye etmektir. Birey de devlet de adil olmalıdır. Adalet kutup yıldızı gibidir yerinde durur her şey onun etrafında döner. Devletin bekası adaletle mümkündür. Devlet adamları da adaletli ve ahlâklı olmalıdır.
2. Adaletten yoksun olunması durumunda her şeyimiz tehlikededir, adaletin olmadığı yerde hiç kimse güvende değildir.
3. Hukuk önünde herkes bir tarağın dişleri gibi eşittir. Müsavatsız adalet, adalet değildir. Kamu hizmetine girmede ve kamunun bu hizmetinden yararlanmada bütün vatandaşlar eşit olmalı, hiçbir kişi ya da zümreye imtiyaz tanınmamalıdır.
4. Bediüzzaman Said Nursî’ye göre adalet-i mahza esastır, adalet-i izafiye ise istisnadır, adalet-i mahzanın uygulanması mümkünken adalet-i izafiye uygulanamaz. Hakkın hatırı âlidir, hiçbir hatıra feda edilmez. Hak haktır büyüğüne küçüğüne bakılmaz.
5. Hukuk devletinde her bireyin lekelenmeme ve adil yargılanma hakkı vardır. Asıl olan masumiyettir, hiç kimseden masum olduğunun ispatı istenemez.
6. Adalet ancak adil, tarafsız ve bağımsız hâkimlerle mümkündür. Hâkimler toplumun hukukunu ve bireylerin onurunu korumak zorundadır. Adaleti yerine getirenler hiçbir ideolojinin icracısı ve tarafı olamaz.
7. Yargının bağımsızlığı için iki husus ehemmiyetlidir. Birincisi; hukuk eğitiminin niteliğinin arttırılması, avukatlık, hâkimlik ve savcığa kabulün liyakat esası göz önünde bulundurularak kimsenin şüphe duymadığı objektif bir imtihanla olmalıdır. İkincisi; hâkim ve savcıların özlük hakları yine hâkim ve savcıların seçeceği bir tarafsız ve bağımsız kurul tarafından yerine getirilmelidir.
8. Adalet Kur’ân’ın dört ana unsurundan biridir. Adaletin icrası ise ibadettir. “Bir saat adaletle hükmetmek, bir sene nafile ibadetten hayırlıdır” (Hadis)
9. Hukuk devleti; bireyi örgütlü yapılara karşı güçlendirmek, örgütlü yapıların özellikle devletin ve devlet gücünü kullanan iktidarın temel hak ve özgürlükler üzerindeki yetkisini ve etkisini sınırlamak olarak ortaya çıkmıştır.
10. Toplumu oluşturan bireyler temel hak ve özgürlüklerine sahip çıkma konusunda müteyakkız ve hassas olmalıdır. Zira “Bir millet cehaletle hukukunu bilmezse ehl-i hamiyeti dahi müstebit yapar”.
Kamuoyuna bir kez daha duyurulur…