Bir üniversitenin üst yönetiminin kendi kadrosundaki öğretim elemanını bir üst kadroya ataması için ne lazım?
Sekülerse “kanuna karşı hile”, azıcık dindarsa “hile-i şer’iyye” yapması lazım!
Zira bir türlü değişmeyen Yükseköğretim Kanunu akademik yükseltme ve atamaların “tam ve açık yarışma” ile yapılmasını emretmek suretiyle bunu mecbur tutuyor.
Yani üniversite Resmi Gazete’ye ilan verecek: “Benim şu şu kadrolarım boş, uygun aday arıyorum, dileyen herkes başvursun, kıdemli uzmanlardan oluşturacağım jürinin yapacağı değerlendirmede kim daha başarılı ise onu alacağım” diyecek.
Peki, kadroya, zaten o üniversitede o anabilim ya da bilim dalında bir alt kadroda çalışmakta olan ve yönetimce tanınıp refere edilen bir “hazır aday” da başvurmuşsa ne olacak?
Yani bu ilan aslında o “hazır aday” da başvursun diye açılmışsa ve fakat ilan aleni olduğu ve herkes başvurabildiği için o kadroya “ondan daha iyi” rakipler başvurursa ne olacak?
Hazır adaya “sen kenarda dur, jürimiz diğer bir adaya ‘daha iyi’ dedi, üst kadroya seni değil onu alıyoruz” deyince üniversitelerde kanun uygulanmış ama kanuna rağmen oluşmuş olan gelenek yıkılmış olacak.
İşte bu geleneği sürdürmek isteyen Üniversiteler ve Yükseköğretim Kurulu ilan aşamasında bir hile yapıyor:
İlanda sadece ana bilim dalı ve varsa bilim dalı adıyla kadro ilan etmekle yetinmiyor. Aynı zamanda “adaylarda aranacak özel şartlar” sütunu açıyor ve adaylardan birinin yani almak istediği adayın kişisel akademik özelliklerini ilana şart olarak koyuyor.
Böylece içeriden adayın dışarıdan rakiplerinin önünü tıkamış oluyor. Bu bir ölçüde kabul edilebilir bir durum olarak görülüyor.
Bazen de başka yerden bulup almak istediği adayı tarif ediyor ve diğer dış rakiplerin önünü tıkıyor. Bu ise tam bir torpil müessesesi.
Mesela Resmi Gazetede son yayınlanan üç ilan…
Sivas Cumhuriyet Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü, Din Psikolojisi Anabilim Dalı için açılan bir doçent ilanında, “Çocuklarda inanç gelişimi, kadın dindarlığı ve psikolojik iyilik halleri üzerine çalışmış olmak” şartı aranıyor.
Aynı Fakültede aynı anabilim dalına alınacak diğer doçent için ise “Çocuklarda ölüm psikolojisi, varoluşçu psikoloji ve din üzerine çalışmış olmak” şartı aranıyor.
Yine Trakya Üniversitesi Uzunköprü Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu Yönetim Bilişim Sistemleri Bölümü için açılan doçent ilanında, adayda aranan özel şart olarak “Pazarlama bilim/sanat alanında doçent unvanı almış, boykot davranışı ile çevrimiçi etkinlik üzerine çalışma yapmış olmak” şartları aranıyor.
Buna “adrese teslim kadro” ilanı deniyor.
Bu tür kadrolara başvurmak isteyecek olan başka akademisyenler kavga çıkacağını biliyor. Kendisinin genel şartları tuttuğu için ve bu kavgayı da göze alarak başvuran ve özel şartlardaki yetersizliği gerekçe gösterilerek kadroya alınmayan aday idare mahkemesine başvuruyor ve haklı da çıkıyor. Zira Danıştay’ın “bu işlem kanuna karşı hiledir” diyen çok sayıda emsal kararı var.
Ama bu adayın mahkemede haklı çıkması kadroya girmesi için yetmiyor.
İlan tekrar edilecek, yeniden başvuracak, jürinin gözüne girecek, yönetime rağmen kadroya alınacak ve o anabilim dalında çalışmaya başlayacak. Ama ilk ilanı veren rektöre, dekana, bölüm başkanına ve anabilim dalı başkanına ve hatta “hazır aday”a rağmen kadroya girdiği için istenmeyen adam (persona non grata) pozisyonu ile baş etmeye çalışacak.
Çare nedir?
Sistemi yeniden kurgulamak.