Geçen günkü Yeni Asya’da haberi manşetten okudunuz.
Anadolu Ajansı kaynaklı habere göre, İsrail’in Birleşmiş Milletler temsilcisi Gilad Erdan, “BM binalarının kapatılması ve yeryüzünden silinmesi gerekiyor.” demiş.
New York’taki BM binasına işaret eden Erdan, bu binanın “dışarıdan güzel” görünebildiğini ancak “eğri ve çarpık” olduğunu “ifade etmiş(!)”.
Aynı habere göre, Erdan, geçen ay yaptığı başka bir açıklamada da “İsrail’e karşı süregelen önyargısı karşısında açık bir mesaj göndermek için ‘Kudüs’teki BM yerleşkesini kapatmak’ ve ‘İsrail’de bulunan kuruluşların liderlerini sınır dışı etmek’ gibi, BM aleyhinde benzeri görülmemiş önlemler alınması gerektiğini” söylemiş.
Anlaşılan, Birleşmiş Milletlerin “azıcık hakperest” olması ya da hakperest“miş” gibi yapması dahi o canilerin canını sıkmış.
Malum, geçen aylarda BM Güvenlik konseyinin taraflara yönelik ateşkes çağrısını ABD nihayet veto etmemişti ve çekimser kalmakla yetinmişti. Çağrı kararı bu sayede yürürlüğe girmişti.
Birleşmiş Milletlerde temsil edilen İslam Ülkelerinin Filistin gibi konularda tek yürek olamaması önemli bir problem. Sebebi de yine Siyonist dessasların hileleriyle ittihadımızın başıbozuk hale gelmiş olması.
Ayrıca BM Güvenlik Konseyindeki beş daimi üye arasında Müslüman ülkelerin ya da İslam dünyasının bir temsilcisinin olmaması da bilhassa dinî içerikli uluslararası meselelerin adil ve hızlı çözümü açısından ciddi bir problem.
(Öte yandan dağınık haldeki İslam ülkelerinin, bu halleri sürmekte iken BM GK’da daimi temsil hakkı elde etmesi de mümkün değil. Zira “tamam bir temsilciniz olsun, ama sizi kim temsil edecek” dendiğinde, her biri “benimki bayrak sizinki ancak sancak olur” diyen liderci devletlerce temsil edilen İslam ülkeleri arasındaki mevcut diyalog kanallarının dahi kopmasından endişe etmemek mümkün değil. İşte örnek; Türkiye-Suriye iişkileri!)
Bu iki ana faktör ve diğer bazı amiller İslam dünyasının uluslararası meselelerde maça adeta “üç sıfır mağlup” başlamasına sebep oluyor ve BM’in devletlerarası adalet konusundaki kuvvetini ve tesirini kırıyor.
Bu sebeple Türkiye’de ve çevresinde dillendirilen “dünya beşten büyüktür” şeklindeki yaklaşım, objektif uluslararası kamuoyunda gittikçe daha fazla haklı bulunuyor.
İsrail’in ise “azıcık iyileşen” bir BM’yi bile hazmetmeyi reddettiği ve bu olumlu dalgayı kırabilmek için bir taktik uyguladığı anlaşılıyor.
Neticeye gelelim:
BM ve uluslararası diğer örgütler hakkında biz hep şunu söyledik:
Yağmayacaksan esip gürlemenin bir anlamı yok.
Daha kaliteli bir uluslararası toplum ve devletlerarası ilişki tesisi için elbette yeni arayışlar lazım.
Ama ortaya daha iyisini koymadan mevcut kurumsal yapıları yıkmak veya yok sayıp reddetmek, faydadan çok zarar verir.
İslam dünyası Avrupa Birliği benzeri bir demokratik oluşum kurarak güçlenmediği ve meşveretle yekvücut hareket etmeyi başaramadığı sürece bu dağınıklık devam edecek.
İttihad-ı İslam’ın çaresi ise belli: Farklılıklara saygı çerçevesinde eşit ortaklık ve samimiyete dayalı işbirliği.
Örneği belli: Avrupa Birliği.
Yöntemi belli: Önce Türkiye’nin AB’ye girmek için ne lazımsa yapması ve bu gayretten alacağı pozitif güçle kendi coğrafyasında ittihadı sağlaması.