Yazımızın ilk başlığı “sosyal güvenlik sistemi nasıl çöktü” idi.
Vazgeçtik. Zira, “hayır çökmedi, ayakta duruyor ve hatta yürüyor” diyecek olanlara söylenebilecek fazla bir şey yok.
Onlar için uygun bazı fıkralar var ama ona da gerek yok. Rencide etmeyelim ki konforları bozulmasın.
Onlar için uygun hikâye ve menkıbeleri ise köşe ortağımız İbrahim Aktaşcı kardeşimiz güzel güzel anlatıyor.
“Sistem ayakta duruyor” diyecek olanlar, herhalde, Sosyal Güvenlik Kurumu’nun (SGK) sosyal güvenlik ve emeklilikle ilgili gece gündüz çalışır ve hatta koşar (running) haldeki bilgisayar sistemini kast ediyorlardır!
O koşuyor da, nereye koştuğu belirsiz…
Mesele şu:
Sistem, yıllarca çalışıp prim ödemiş ve hak etmiş olanı gönül rızasıyla emekli olmaya teşvik edebiliyor mu?
Ve hayatının kalanını çalışmak zorunda kalmadan geçirmesini garanti edebiliyor mu?
Emekli ikramiyesinin zaman içindeki reel değerinin düştüğünü herkes söyleyebilir.
Emekli aylıklarının asgari geçim şartları için yeterlilik seviyesi de belli:
Emekli, aldığı emekli maaşıyla ancak kendisinin ve eşinin günlük ihtiyaçlarını karşılayabilir. Para biriktiremez. Evinin ve varsa arabasının rutin küçük bakımlarını dahi yaptıramaz. Mecburi sigorta ve vergilerini ancak öder. Yeni bir beyaz eşya alamaz. Bir tatile çıkamaz. Uzak yere seyahat edemez. Dostunun ve akrabasının düğününe hediye ile gidemez. Torunlarının bayram hediyesini ancak bozuklukla verir.
Aynı durum devletin sosyal desteklerinden faydalanan gariban vatandaşlar için fazlasıyla geçerli.
Aktüerya hesabı bilenler şunu söylüyorlar:
“Sisteme ödenen primle sistemden çekilen emekli ödemesi arasında bir denklik yok”.
Gelinen noktanın zahir sebebi nedir?
Sistem dışı çalışıp üreten yabancıların kamu maliyesine verdiği yük bir bahane olamaz. Zira AB fonlarından gelen paraları bile dalga dümen oyunlarıyla adeta “iç eden” bir hükümetimiz var.
Mesele EYT ile de ilgili elbette. Zira yetmişlik emekliye de ellilik oğluna ya da kızına da emekli maaşı ödeyen sistem aslında yetmişlik ihtiyara diyor ki “sana vereceğimin yarısını çocuğuna veriyorum, bunu o istedi, sen de razı ol”.
Sistem o emekli ihtiyarın çocuğuna da diyor ki “ana babana vereceğimin yarısını sana veriyorum, ister çalışma ve bununla idare et ve istersen de çalış ve eline geçenleri ana babanla bölüş!”
Bunun sorumlusu Madagaskar Hükümeti!
Öyle görünüyor ki ödenmiş olan primler bir kara delik tarafından yutuluyor ve başka yerlerde dışarı atılıyor.
Elbette bu denksizlikte en önemli faktör enflasyon. Bunun da sorumlusu Tazmanya Hükümeti!
AKP’li işçi, esnaf ve emekli bile, sohbetlerinde “Erdoğan’ı Kemal Kılıçdaroğlu’nun ahı tuttu galiba” diyor.
Gerçekten, Erdoğan her seçimde, Kılıçdaroğlu’nu gözden düşürmek için “SSK’yı batırdı, ülkeyi de batırabilir, güvenilmemeli” deyip durdu. Bu iddianın ne kadar doğru olduğunu, dolduruşa hazır boş seçmen elbette düşünüp sorgulamadı. “Bir de muhatabını dinleyip anlasaydık da Erdoğan’ın hükmünü ondan sonra tasdik ya da nakzetseydik” diyemedi.
Ama gelinen noktada hem emeklilik sistemini ve hem de ülkeyi batıran, Erdoğan’ın tek adam rejimi oldu. Ve bunun doğruluğunu test etmeye ihtiyaç kalmadı.
O günlerde Erdoğan’a aldananların gözü şimdilerde açıldı ama bu kere de iş işten geçti.