Makul müminin ülke siyasetine bakış açısı, siyasî garazlardan mualla ve müberra bir makamdan bakıştır ve gidişata-yapabildiği kadar-müsbet yön vermek şeklindedir:
Zira “Bütün siyaset cereyanlarının ve tarafgirliklerin çok fevkinde ve onların garazkârâne telâkkiyatlarından müberrâ ve sâfi olan bir makamda” verilen ders ve gösterilen nur şeytandan başka kimseyi ürkütmez, yarasadan başka kimseyi korkutmaz.
Aynı kaide, dünya siyaseti açısından da önemli ölçüde aynen geçerlidir.
*
Önce temel alarmlar:
1. Ülke siyasetinde olduğu gibi dünya siyasetinde de cereyanlar, paktlar ve kutuplar vardır. Bunları hissedip görmek için ihtisas ve basiret, tesirinden uzak kalmak için de ilkelere sadakat ve dirayet gerekir.
2. Aldatmakla iş gören zındıka komiteleri sadece bizde değil, tüm dünyada vardır ve tesirini her yerde gösterir. Bu sebeple bilhassa nifaka ve ancak münafıkların işine yarayan türden istihbarat “oyun”larına karşı uyanık olmak gerekir.
3. Zalimlerin satranç oyunları iç siyasette de vardır, ama bilhassa dünya siyasetinde kendisini net şekilde gösterir. Bilhassa silâh ticaretine ve onu finanse eden küresel finans şebekesine dikkat etmek gerekir.
(Zaten satranç zalimce bir oyundur. Zira şah için piyondan başlanarak her şey feda edilir. Oyundaki her bir taraf, taşlara ve hamlelere kendi şahça gözünden bakar. Fil de at da araçtır, piyon zaten piyondur. Allah bizleri her türden ve her dinden zalimlere alet-i lâyeş’ur ve piyon olmaktan muhafaza etsin.)
4. İman, hayat ve şeriat basamakları, dünya ölçeğinde de; iman, ahlâk ve hukuk (hürriyet) olarak kendisini gösterir.
*
Şimdi temel prensipler:
1. Hakiki mümin dünyayı ahireti için yaşar. İnsanların kendi iradesiyle iman dairesine girmesi için çalışır. Bunun için de hakiki hürriyet ve küresel barış ortamının gerekli olduğuna inanır.
2. Hakiki mümin millî devletlere ve vatan kavramına sadece imanın ve şeairin bir muhafız olarak bakar.
3. Hakiki mümin İslâm Dünyası’nın daha fazla bölünüp parçalanmasına razı olmaz. Aksine birleşmeyi yani İttihad-ı İslam’ı hedef ve gaye olarak bilir. Bu birleşme elbette öncelikle mümin ve muvahhid kalplerin ittihadıdır. Ancak bu olduktan sonra cemaatlerin, mezheplerin, kabile, aşiret ve milletlerin ve son olarak da devletlerin ittihadı gelir, gelebilir.
3. Hakiki ve samimi mümin, “İslâm Ülkesi”nin tek olması gerektiğini ve ülkeler arasındaki sınırların önce geçirgen olması ve sonra tamamen kaldırılması gerektiğini bilir.
4. Her mümin ittifak ve ittihad için halkın iradesinin kıymetine değer verir. Bu anlamda çok taraflılık esası üzerinden müzakere kültürüne, meşveret ve şuraya, demokratik kurum ve kuralların gerekliliğine inanır.
*
Bu açıdan bakıldığında ümit için sebep çoktur. Önümüzde örnekler vardır.
İslâm Dünyası için değer yargıları ve organizasyon yapısı itibariyle Avrupa Birliği örnektir. (Ayrıca bilhassa eyaletlerden devlete dönüşerek kuruluş biçimi itibariyle ABD de örnektir).
Zira AB’de de bir siyaset ve diplomasi vardır, ama piyonu ve hatta veziri feda eden bir zalim satranç oyunu yoktur. İki dünya savaşından aldıkları ders onlara kâfi gelmiş görünmektedir.
Bu sebeple Avrupa’nın görevi biten siyasetçisi de bürokratı da sadece “oyundan çıkmakta”dır. Üstelik o bu oyuna rızasıyla girmiş ve vakti geldiğinde rızasıyla çıkmış olmaktadır. Bu oralarda bir “zayiat” değildir. Kimse vazgeçilmez değildir. Kimse şah ya da padişah değildir.
Bu sebeple İslâm dünyasında diktatörlüklerin yıkılması elzemdir ve faydalıdır, ama yerine başka daha kuvvetli diktatörlükler kurulmamak kaydıyla.
Bir de Hazreti İsa ile Hazreti Mehdi’nin temsil ettiği cemaatlerin dinsizlik ve materyalizme karşı ittifakına katkı vermek şartıyla.
Özetle: Hakiki ve samimi mümin uyanıktır. İnanır ki Asya’nın bahtının miftahı (anahtarı) da -aynen Avrupa’nın olduğu gibi- meşveret ve şûradır.