Beka meselesi siyasilerin dilinden sıkça işittiğimiz bir kavramdır.
Devletin devamı, yani bâki kalması için yapılması gereken işler, alınması gereken tedbirleri ifade etmek için kullanılan beka meselesi, olur olmaz yerde karşımıza çıkartıldığı için, bugün içi boşaltılmış bir kavram haline gelmiştir.
Gerek toplumların bekası, gerekse şahısların bekası için gerekli olan en önemli husus, doğruluktur. İdareciler doğru olsa, yani âdil, tarafsız, dürüst, emanete ihanet etmeyen, sözüne güvenilir, ve istikamet üzere olsalar, devletin temelleri de sağlam olur. Sağlam temeller üzerine kurulan yapılar da uzun ömürlü olur. Türk devletleri için “devlet ebed müddet” tâbiri kullanılır. Yani, ebedî olarak yaşayacak devlet demektir.
Bu dünya fâni olduğu için, üzerinde yaşayanlar da fânidir. Allah’tan başka hiç bir şey bâki değildir. Onun için devletlerin de bir ömrü vardır. Beka meselesinden ve “devlet ebed müddet” ifadesinden anlaşılması gereken, kıyamete kadar yaşayacak mânası olmalıdır.
Beka meselesine dönecek olursak, şahısların ve devletlerin bekası için Bediüzzaman Hazretleri üç şart ileri sürüyor. Üçü de aynı mânaya gelmekle birlikte, bir birine kuvvet veren ifadelerdir. Bediüzzaman Hazretleri, Münazarat adlı eserinde konuyu şu şekilde dile getiriyor:
Sual: Her şeyden evvel bize lâzım olan nedir?
Cevap: Doğruluk.
Sual: Daha?
Cevap: Yalan söylememek.
Sual: Sonra?
Cevap: Sıdk, ihlâs, sadakat, sebat, tesanüd.
o
Bu özellikleri taşıyanların hayatı, fâni olmaktan çıkar, bâki hale gelir. Yine Bediüzzaman’ın ifadesiyle, “hayatımızın bekası, imanın ve sıdkın ve tesanüdün devamıyladır.”
Bizim bekamız, İslamiyete bağlıdır. Milletimizin ruhu, İslamiyettir. Bu ruh, iman ile beka bulur.
Bugün beka meselesini dilin dolayanlara sormak lazım. Doğru olmaya, doğru yaşamaya ve doğru yaşatmaya ne kadar önem veriyorsunuz? Çevrenize ve başka insanlara doğru İslamiyeti ne kadar gösterebiliyorsunuz? İslamiyete layık doğruluğu hayatınıza ne kadar yansıtabiliyorsunuz? Kuru kuruya, içi boş bir hamaset söylemiyle beka meselesi savunulmaz.
Peygamber Efendimiz (asm) kendisine; “Yâ Resûlallah! Bana İslâmı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim,” diyen bir sahabiye, şöyle cevap verir: “Allah’a inandım de, sonra dosdoğru ol.”
İşte gerçek beka meselesi burada yatmaktadır. Dosdoğru olmayı başarabilirsek, hem şahsi hayatımız, hem devlet hayatımız, beka bulur.