"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

İman var, iman var

Abdil YILDIRIM
08 Eylül 2024, Pazar
Bir İslâm ülkesinde dünyaya gelen, Müslüman bir anne babadan doğan bir çocuk, ailesinden ve çevresinden gördüğü ve öğrendiği şekilde iman eder.

İbadetlerini de yine büyüklerinden gördüğü şekilde yerine getirmeye çalışır. Aile büyükleri ve çevresindeki insanları taklit ederek iman ve amel etmeye, taklidî iman diyoruz. Taklidî iman ile amel eden bir kişi, namaz kılarken, oruç tutarken, veya başka ibadetleri yerine getirirken, bunları niçin yaptığını, hikmetlerini hakikatlerini sorgulamaz. Toplumun genel yapısı, imanı, ibadeti nasıla o şekilde yaşar. Avamın imanı genellikle taklidî imandır. Böyle bir imanla yetişen çocuk, büyüdüğü zaman da ya bu taklidî imanla hayatına devam eder, veya bununla tatmin olmaz, neye ve niçin inandığını araştırır, daha sağlam ve sarsılmaz bir imana sahip olur, buna da tahkikî iman denir. Taklidî imanın sağlam bir istinat noktası olmadığından, bir takım şüpheler karşısında zayıflaması ve zamanla sönmesi söz konusu olabilir.

Fen ve felsefinin bu kadar ileri gittiği, her şeyi akla sorgulatan bu zamanda, taklidî iman zayıf düşer ve her an sönme tehlikesi ile karşı karşıya kalabilir. Şimdi şüphecilik çoğalmış, insanlar “görmediğim şeye inanmam” diyecek duruma gelmiş. İşte böyle insanlara imanı öyle bir anlatmalı ki, görmüş gibi inansın, inkâr edecek bir nokta bulamasın. Onun için imanı her zaman takviye etmeye, iman esaslarını ilim ve fen diliyle, asrın anlayışına uygun bir şekilde izah etmeye ihtiyaç vardır. İşte bu ihtiyacı karşılamak için, hayatını da, dünyasını da, ahiretini de feda eder derecede bir fedakârlık göstererek Kur’ân’ı asrın idrakine gösteren Bediüzzaman, Risale-i Nurları yazmış, imanları taklidden tahkike çıkarmak istemiştir. Bugün milyonlarca Müslüman, zayıflayan imanlarını Risale-i Nur’dan aldıkları derslerle kuvvetlendirip, sarsılmaz hâle getirirken, binlerce gayr-ı Müslim de bu Nurlar’ın rehberliğinde hidayete eriyor.

“Evet, Risale-i Nur’un o kadar dehşetli muannidlere karşı galibane mukavemeti, sırr-ı ihlâstan, hiçbir şeye âlet edilmemesinden ve doğrudan doğruya saadet-i ebediyeye bakmasından ve hizmet-i imaniyeden başka bir maksat takip etmemesinden ve bazı ehl-i tarikatın ehemmiyet verdikleri keşif ve keramet-i şahsiyeye ehemmiyet vermemesindendir. Ve velayet-i kübra ashabları olan Sahabîler gibi veraset-i nübüvvet sırrıyla, yalnız iman nurlarını neşretmek ve ehl-i imanın imanlarını kurtarmaktır.” (Tarihçe-i Hayat, s. 305.) Demek ki, ehli imanın da imanının kurtarılmaya ihtiyacı oluyormuş. 

Cenab-ı Hak Kur’ân-ı Kerîm’de, “Ey iman edenler! Allah’a, Peygamberine indirdiği Kitab’a, ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkâr ederse sapıklığın en koyusuna düşmüş olur.” buyuruyor. (Nisa Suresi: 136.) Buradan da anlaşılıyor ki, iman ettik demek kurtuluş için yetmiyor. “Ey iman edenler, iman edin” sözünün hakikatini iyi anlamak gerekiyor. İnsan neye, niçin ve nasıl iman etmesi gerektiğini de öğrenmek durumundadır.

İmanın dereceleri muhteliftir. Bir hurma çekirdeğinin filizinden hurma ile hamile olmasına kadar derece ve aşamaları olduğu gibi, imanın da dereceleri vardır. İman vardır, en ufak bir nifak ve şüphe rüzgârı karşısında sönüp gider, iman vardır, kürreyi arz bomba olup patlasa o kişinin kalbinde en ufak bir sarsıntıya sebep olmaz. İman var, fen ve felsefenin kalbe bıraktığı şüphe ile insanı tereddüte düşürür, iman var, “o ne diyorsa doğrudur” dedirtir, insanı Hz. Ebubekir seviyesine çıkartır. İman var, insanı sûreten insan eder, iman var, insanı hakiki sultan eder. İnsanlığımızı sorguladığımız gibi, imanımızı da sorgulamalıyız. Acaba biz iman merdiveninin hangi basamağındayız?

Okunma Sayısı: 1968
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • ali fergana

    8.9.2024 12:39:41

    İman biattır, biat ise itaat gerektirir. Müslüman olmak başka, mümin olmak(iman etmek) başkadır. Kişi mümin olabilir fakat itaatte kusur olabilir. Tıpkı ehliyeti olan birinin trafik kuralı ihlali yapması gibi. Bir de imanın taklidi olmaz. Yinede kalpleri en iyi Allah bilir...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı