Risale-i Nur Külliyatı’nın neredeyse tamamına yakınının yazıldığı Barla ve civarındaki köylerde ikamet eden talebelerin Bediüzzaman Hazretleri ile karşılıklı mektuplaşmalarından meydana gelen Barla Lâhikası, Risale-i Nur’un nasıl okunup, anlaşılması gerektiğine dair düsturları satır aralarında barındırır.
Telif edilen eserler çok hoşlarına gittiği için kendilerine de yazan, bu konuda eşlerinin de yardımını alan talebeler “tarz-ı telâkkiler”ini soran müellife şevk ve coşku dolu mektuplarıyla cevap verirler. Barla Lâhikası’nda kısa bir tura ne dersiniz?
RİSALE-İ NUR’U RUHUMA YAZDIM
Bu sözler, yazısı, yani hattı pek iyi olmayan Bediüzzaman Hazretlerine ait. Risale-i Nurlar’ın meleke hâline gelerek ruhunda yerleşmesini şu sözlerle ifade ediyor: “Hat bilse idim, hatta itimad edip, mesail ruhta kararlayarak nakşedilmeyecekti. Eskiden hangi ilme başladım, hattım olmadığı için ruhuma yazardım. Fevkalâde bir meleke ihsan edildi.” (Barla Lâhikası, s. 177.)
RİSALELERİ KALP KULAĞI İLE DİNLEYİNİZ
Asrın manevî yaralarından muzdarip, manevî doktora muhtaç bir genç ifadesiyle Lâhika’da yer alan Küçük Ali Ağabey “Bu asrın manevî doktoru ve ilâçları Kur’ân’dan tereşşuh eden Risale-i Nur ve Mektubat-ı Nur’dur. “Onlara sıkı sarılalım” derken şunları da ekler: “Üstadım değil memleketimize, bütün üç yüz elli milyon Müslümana her saat her dakika bağırıyor. Benim gibi zahir kulağıyla dinlemeyiniz, kalp kulağıyla dinleyelim ki, her an bağırıp çağırdığını işitelim. Madem bu elmas ve cevherler, bu sergiler asrımıza verilmiş; bütün asrımızda kazancımızı versek, yine o elmasların fiyatını veremeyeceğiz. Bahar mevsimi geçmeden bütün cevherden alalım. O cevherler ise Risale-i Nur Külliyatı’dır.” (Barla Lâhikası, s. 113.)
BANA MEKTUP YAZ
Bediüzzaman “kendi hastalığını teşhis edebilen bahtiyar doktor”a yazdığı mektupta şöyle der: “Zeki dostum! Hem madem Sözler senin vicdanınla konuşabilirler. Hem bir sözü şahsımdan değil, belki Kur’ân’ın bir dellâlından sana bir mektuptur ve eczane-i kudsiye-i Kur’âniyeden birer reçetedir farzet. Gaybubet içinde hazırâne bir musahabe dairesi aç. Hem arzu ettiğin vakit bana mektup yaz.” (Barla Lâhikası, s. 58.) “Üstada bir mektup yazmak!” günümüzde de uygulayabileceğimiz bir eğitim metodudur. Neden olmasın?
HAFIZADA NAKŞETMEK
Hüsrev Abi ise okuduğu Sünnet-i Seniyye Risalesi’nin her bir nüktesinin başka bir hüsün ve letafette yazıldığını ifade ederek akla açılan kapılardan içeri girdiğini söyler. Yazdığı mektubun satırlarında Sünnet-i Seniyye Risalesi dile gelir ve şöyle konuşur: “Ben zahiren 15-16 sahifeden ibaret küçük bir risaleyim. Fakat hakikatte neşrettiğim nurla çok büyük denizleri geçecek bir azamette ve çok büyük yıldızların nurlarını setredecek kudretteyim. Bahtiyar ol kimsedir ki, beni hafızasında nakşederek, benimle amil olur.”
GIYABÎ DERS TASAVVURU
Müzeyyene, İspartalı Risale-i Nurlara sımsıkı sarılan hanım Nur Talebelerinden biri. Barla Lâhikası’nda üç adet mektubu bulunuyor. İkinci mektubu “Ahiret hemşirelerimizden ve Risale-i Nur Talebelerinden Müzeyyene’nin fıkrasıdır” takdimiyle sunuluyor. Eline ulaşan Risaleleri hangi duygular içinde okuduğunu şöyle ifade ediyor: “Üstadım ben sair kardeşlerim gibi sizden bizzat ders almaktan mahrumum. Fakat haftada veya bir ayda, âlî sözlerinizden gıyabî bir ders alıyorum tasavvuruyla dinliyorum. Güya bizzat sizden ders alıyorum” diyor.
HÜLÂSA
Barla Lâhikası’nda “Risaleleri nasıl okumak gerekir?” sorusunun cevabını müellif Bediüzzaman Hazretleri’nden Hulusî Ağabeye, Refet Ağabeyden Hafız Ali Ağabeye Müzeyyene Abla’dan Küçük Ali Ağabeye onlarca kişiden cevap alabilirsiniz. Biz sadece deryadan bir katre sunmaya çalıştık.