Bütün dünyada üniversiteli gençler, dersi-okulu bırakmışlar; mazlum, masum, maktul ve şehit Filistin halkının haklarını savunmak için sokaklara inmişler. Ellerinde İsrail’i kınayan, Filistin’in haklarını savunan pankartlar var.
Seyredenler de var. Bu katliamı durdurabilecek güçler, koca koca devletler, organizasyonlar, Birleşmiş Milletleri, Natosu, Varşova’sı, Atlantik’i, Batısı, Doğusu, Müslüman’ı, Hırıstiyan’ı, Yahudi’si…
Bir terslik yok mu sizce…
Öğrenciler neden sokaktalar? Devletler neden seyrediyorlar?
Filistin davası haksız, yetim bir dava mı? Yok!
Oradaki ölümlerin karşılığı yok! Onlar sadece katliamdırlar. Ölenlerse şehit.
Peki, katliam göz göre göre nasıl seyredilir? Nasıl bir çare üretilmez? Bu nasıl bir çaresizliktir?
Çünkü, belli ki oyun çok büyük! Pasta çok çetrefilli ve tatlıdır!
Neredesin?
Ah o, Dicle kenarında çobanın koyunlarını kurt kapınca, Medine’den bunun, Allah katındaki hesabından korkan ve “ellerim kırılsaydı da devleti ben yönetmeseydim!” diyerek, Allah’a sığınan Hazret-i Ömer…
Neredesin?
26 Ağustos 1071’de Malazgirt Meydan Savaşını kazandıktan sonra esir olarak önüne getirilen Romen Diyojen’e: “Eğer ben senin önüne esir olarak getirilseydim ne yapardın?” Diye soran, “Ya öldürürdüm ya da Konstantinopolis sokaklarında gezdirirdim” diyen Romen Diyojen’e, “Benim vereceğim ceza çok daha ağırdır. Bugün seni affediyorum ve serbest bırakıyorum.” Diyen büyük dirayet sahibi Büyük Selçuklu İmparatoru Alp Aslan…
Neredesin?
20 Eylül 1187’de Kudüs’ü kuşatan, Mi‘rac mûcizesinin yıl dönümü olan 27 Receb 583 (2 Ekim 1187) Cuma günü Kudüs’ü fetheden ve Filistin’deki bütün kaleleri zapt eden Eyyubîler hanedanının hükümdarı ve İslam kahramanı Selahaddin-i Eyyubi…
Neredesin?
Müslümanlar öksüz, Müslümanlar yetim, Müslümanlar kimsesiz bugün!
Dünya âlem bir katliamı seyrediyor. Öğrenciler ise ayakta!
Sizlere Hitap Ediyorum
Bu günü hırslarının ve kaprislerinin kiriyle boğan büyükler sessiz… Yarının günahsız ve sırf vicdan külçesi büyükleri, genç dimağlar ses yükseltiyorlar…
Üstad hazretleri belki de bu gençler diyor:
“Ey üç yüz seneden sonraki yüksek asrın arkasında gizlenmiş ve sâkitâne Nurun sözünü dinleyen ve bir nazar-ı hafî-i gaybî ile bizi temâşâ eden Said’ler, Hamza’lar, Ömer’ler, Osman’lar, Tâhir’ler, Yûsuf’lar, Ahmed’ler, ve saireler! Sizlere hitap ediyorum. Başlarınızı kaldırınız, “Sadakte” deyiniz. Ve böyle demek sizlere borç olsun. Şu muasırlarım, varsın beni dinlemesinler. Tarih denilen mazi derelerinden sizin yüksek istikbalinize uzanan telsiz telgrafla sizinle konuşuyorum.”1
Anlaşılıyor ki dünya, hakkın ve adaletin peşinde değil; bir hesap peşinde olanların peşinde koşturmaktan can çekişiyor!
Allah hayretsin. Ahir zaman manzaraları…
Allah mazlumları muhafaza eylesin. Âmin.
Dipnot:
1- Eskid Said Dönemi Eserleri (Münazarat), s.193