Adıyaman’dan okuyucumuz: “Yirmi Üçüncü Sözün 2. Mebhasında geçen “bir haseneyi bin yazmak...” hakikatinin sırrı ve hikmeti nedir?”
Rahmet İçinde Yüzüyoruz
Cenab-ı Allah, dünyada da, âhirette de bizimle ilgili iki tür esma gereğince muamele eder:
1-Adâletiyle. 2-Rahmetiyle, keremiyle ve lütfuyla.
Meselâ, her türlü belâ ve musîbetler Allah’ın adâleti gereği üzerimize gelir. Dünyada acı ve kederler, ayağımıza diken batmasından burnumuzun kanamasına kadar Allah’ın adâleti gereği meydana gelir. Kabirde azap eğer varsa, Allah’ın adâleti gereği olur. Mahşerdeki şiddet Allah’ın adâleti gereğidir. Gazab-ı İlâhî, İlâhî adâletin tecellî halidir. Cehennem Allah’ın adâletidir.
Halbuki, Cenab-ı Allah “Rahmetim her şeyi kaplamıştır.”1 Buyurmaktadır. Peygamber Efendimiz (asm) bu âyeti şöyle tefsîr ediyor: “Cenab-ı Allah mahlukâtı yarattığında Arşın üstünde, yüksek katındaki bir kitaba şöyle yazdı: “Benim rahmetim gazabımı geçmiştir.”2
Nitekim, görüyoruz ki: Rahmet içinde yüzüyoruz. Elimizi attığımız her şey, muradımız olan her şey, gördüğümüz her mürüvvet, her nimet, her lezzet, her neş’e, her sevinç, her huzur, her iyi hal, her güzel şey, her mutluluk Allah’ın rahmetinden, lütfundan, kereminden başka bir şey değildir. İçimizi ısıtan her şey, yaşama sevincimizi ateşleyen her şey Allah’ın merhametinin, şefkatinin, yumuşaklığının, sevgisinin, muhabbetinin, mükâfatının tecellisinden başka bir şey değildir.
Elde Avuçta Ne Kalıyor?
Diğer yandan, biz hak ettiğimiz için yaratılmış değiliz. Hak ettiğimiz için bize hayat verilmiş değil. Hak ettiğimiz için canlı yapılmış, hak ettiğimiz için insan kılınmış değiliz. Eğer var kılınmışsak, eğer canlı kılınmışsak, eğer insan olarak yaratılmışsak, eğer yaşama sevincimiz verilmişse, eğer doğru bir dîne inanıyor ve Yaratıcımıza doğru bir yaklaşımla yönelebiliyorsak, eğer iyilikler ve salih ameller yapabiliyorsak, eğer kötülüklerden uzak durabiliyorsak, eğer günahlarımız bağışlanıyorsa, -kendimizi sarsalım, tartalım ve itiraf edelim: Bunlar, içinde yüzdüğümüz ve bizim irâdemize sorulmadan bize verilen nimetler değil midir?- bütün bunlar Allah’ın rahmetinden, lütfundan ve kereminden başka bir şey değildir.
Bir de Cennet bekliyoruz! Oh ne âlâ? Daha beklediklerimiz çok şeyler var: Mahşerde şefaate ermek, günahlardan tamamen mağfiret olunmak, Allah’ın adâletine çarpmaktan kurtulmak, Cehennemden âzâd olmak, ebedî mutluluğa ulaşmak, sonsuzluk ülkesinde her ihtiyacımızın karşılanması, her isteğimizin yerine gelmesi, sevdiklerimize ulaşmamız, Allah’ın sonsuz güzelliğine ulaşmamız.
Peki bu dev istekler ve beklentilere karşı neler yapıyoruz? Günahlardan başka neler yapıyoruz? Azıcık bir iyiliğimiz varsa, bir ibâdetimiz varsa, bir sâlih amelimiz varsa, onu da nefs-i emmâremizin hiç farkında olmadığımız “benlik” tuzağıyla, “enaniyet” tuzağıyla, “gurur” tuzağıyla, “riyâ” tuzağıyla, “gösteriş” tuzağıyla, “gıybet” tuzağıyla, “haset” tuzağıyla, ve sâir şeytânî tuzaklarla değer olarak sıfırlıyor ve çoğu zaman eksiye geçiyoruz!
Elde avuçta ne salih amel kalıyor, ne ibâdet, ne iyilik!
Ne İyilik Görürsen Allah’tandır
Bundan dolayı Cenab-ı Allah uyarıyor ki: “Sana her ne iyilik erişirse Allah’tandır. Sana her ne kötülük gelirse, nefsindendir.”3
Yapmak konusunda insanın eli çok kısadır. İnsan kendiliğinden bir şey yapamaz. Yapan, veren, takdir eden Cenab-ı Hak’tır. İnsanın hiçbir iyiliği ve hiçbir salih ameli kendi öz malı değildir. İnsan iyiliklerde fâil değildir. İyilikler Allah’tandır.
Kötülük ise böyle değildir. Kötülükte fâil insandır. Yani yıkan, bozan, kıran, döken, dağıtan, günah işleyen ve kötülük yapan insandır. Nefs-i emmâre kötülük cihetinde sonsuz cinâyet işleyebilirken; iyilik cihetinde gücü ve kudreti hemen hiç yoktur. İyilik cihetinde sahip olduğu her şey Allah’ındır.4
Enaniyeti, benliği, gururu bırakıp hayrı Allah’tan isteyen, şerden, yıkmaktan, kötülükten ve nefsine itimattan vazgeçen, istiğfar eden ve tam kulluğunu takınan insan ise, “Allah onların günahlarını silip yerlerine iyilikler verir.”5 Âyetinin sırrına mazhar olur.
Dipnotlar:
1- A’râf Suresi: 156. 2- Riyâzu’s-Sâlihîn, 318.
3- Nisa Suresi: 79. 4- Sözler, s. 290.
5- Furkan Suresi: 70.