Geçen Cumartesi akşamı Hakk’ın rahmetine kavuşan Süleyman Bayşu’nun elimize ulaşan son yazısı. Rahmete vesile olması dileği ile.
Haber kaynakları Pakistan’ın kuzeybatısında yer alan Mohmand kabile bölgesinde bir camiye Cuma günü, Pakistan Talibanı’ndan (TTP) ayrılan Cemaat-ul Ahrar grubu’nun düzenlediği intihar saldırısında ölü sayısının 36’ya yükseldiği bildiriliyor. Aynı kaynaklar, Pakistan’ın kuzeybatısındaki Mohmand kabile bölgesinin örgütün ana üssü olduğunu belirtiliyorlar.
Bu neyin intikamıdır ki, Müslümanların cem olduğu camide bir Cuma namazı çıkışında canice bir hareket ile otuzdan fazla masum insanın şehit makamına erişmesine sebep oluyorlar. Bu, Müslümanlık olamaz. Bu, insanlık olamaz. Dünyanın neresinde olursa olsun, bir Müslümanın burnu kanasa, bütün mü’minler bundan muzdarip olması gerekirken radikalleşmiş, dinde haddi aşmış bir takım aşırı uçların şiddet hareketleri, insanlığı katletmeye devam ediyorlar. İnsanı hele mabedden çıkarken kitleler halinde katletme hangi inanç sisteminde yer alıyor? İnsan hayatı kutsaldır. Tibet’in ruhanî lideri Dalai Lama, “Müslüman terörist. Bu ifadeler yanlış” diyerek sözlerine başladı ve “Şiddeti hoş gören bir kimse, gerçekten Budist veya Müslüman değildir. Çünkü bir kez kan döktüğünüz zaman İslâm’ın öğretilerini gerçekten yerine getiren dindar birisi olamazsınız” (Y. Asya,18.09.16) şeklinde devam ettiği ifadeleri ile bu gerçeği gözler önüne sermektedir. İslâmiyetin şiddetle anılamayacağını, bir iki fevri hareketin İslâmiyete ve Müslümanlara fatura edilemeyeceğini gayrimüslimler ifade ederken, zahirperestler ısrarla şiddete başvurarak İslamofobiyi yükseltiyorlar. “Asıl musîbet ve muzır musîbet, dine gelen musîbettir. Musîbet-i diniyeden her vakit dergâh-ı İlâhiyeye iltica edip feryad etmek gerektir. Fakat dinî olmayan musîbetler, hakikat noktasında musîbet değildirler.” (Lem’alar, s.18)
Dalai Lama İslâmla terörizmi, şiddeti bağdaştıramazken zalimlerin dümen suyuna giden ahmaklar sürüsü, nebevî ikazlardan kayıtsız olarak bağışlama, merhamet, kardeşinin hali ile hallenme yerine fitneye, teröre, karmaşaya çanak tutmaya devam ediyorlar. Merhamet Peygamberi (asm) ikazını on dört asır evvelinden yapmış.
Tebük Seferi dönüşü... Sefere katılan sahabi, yaz sıcağında gidip dönülen yüzlerce kilometre yolun bütün izlerini üzerlerinde taşıyorlar. İşte bu yolculuğun bir yerinde, onlarla birlikte yol alan Efendimiz (asm) şunları söylüyor:
“Şimdi küçük cihaddan büyük cihada dönüyoruz.” Sahabi şaşırıyor. Acaba, cihadın bundan daha büyüğü olur mu ki? “Evet, küçük cihaddan büyük cihada gidiyoruz. O nefisle cihaddır.” (Suyuti, II, 73)
Cuma namazından çıkan insanları yığınlar halinde katletmek midir cihad, yoksa onlara iman hakikatlerinin, İslâm esaslarının, adâletin, hakkın, hukukun anlatılması mıdır? Yani, i’lay-ı kelimetullahı ulaştırmak, anlatmak, tebliğ etmek midir? Muhabbet, uhuvvet, ittihad bunun neresinde ey Müslüman kardeşim! Müslüman Müslüman’ın elinden, dilinden emin olduğu kimse değil miydi? Hani, Müslümanlar kardeşti? Bu kardeşliği ne diye fitne ateşine atıyorsun?
İslâmiyeti Tibet’in ruhanî lideri Dalai Lama anlıyor, ABD’li ünlü yazar ve seyyah Katharine Branning gibi isimler anlıyor. Fakat adı Müslim olan bir kısım zavallılar anlayamıyor! Va esefa.