Yolculuklar ister kısa sürsün ister uzun, bir müddet sonra etrafını okumaya çağırıyor insanı, kendi dünyasından çıkartıp. Önce hemen yanı başımızdakileri süzüyoruz çarçabuk, ardından diğerlerini. Suretlerine, yüz ifadelerine, giyimlerine bakıp kendimizce tahlillerde bulunuyoruz. Belki hikâyeler yazıyoruz hal ve tavırlarına aldanıp. Bazen bütün bunlardan sıkılıp mesaj yoğunluktaki reklâm panolarına takılıyoruz. Anlamaya çalışırcasına onları inceden inceye okuyoruz.
İşte böyle bir yolculuktu benimkisi. İnsan okumalarından vazgeçtiğim bir anda gözüme ilişen slogana dikkat kesildim. “Tüm cemaatleri birleştiren dev proje” yazıyordu kocaman puntolarla. İlgiyle satırların ardına düştüm bir muhakkik edasında. Peygamberimize (asm) sahip çıkmak üzere yapılan bir yarışma olduğunu anlayınca duygulandım. Fakat okumaya devam edip ilerleyince neye uğradığımı şaşırdım. “Yarışmaya sadece erkekler katılabilmektedir.” ifadesi yer edinmişti en küçük punto ile kenarda köşede.
Sloganın kuşatıcı bir iddia taşımakla beraber kadınları ayrıştırması ironinin en hasıydı. Bu çelişkili reklâm metni nasıl bir zihniyetin dışavurumuydu, anlayamadım. Katılımın sadece erkekler ile sınırlı olması elbet bir tercih meselesidir. Ancak yola çıkılan cemaatleri birleştirme projesi ne yazık ki kadın ayağı olmaksızın sadece ütopik bir düşünceden ibaret kalacaktır, kalmaya da mahkûmdur.
Günümüz İslâm toplumlarının en büyük sorunlarından biri olan kadın-erkek ayrımı yalnızca kendi içinde sınırlı kalmıyor, denize atılan taşın oluşturduğu halkalar misali gitgide büyüyor. Müslümanlar neden birlik içinde değildir problemi en başından yani bu noktadan başlıyor. İşte size, yıllardır süregelen içinde bizzat yaşadığımız sosyolojik bir vak’a.
Oysa rehberimiz Kur’ân-ı Kerîm ne kadına ne erkeğe öncelik verir. O, insana indirilmiş, herkesin imtihana tabi tutulacağını tekrar tekrar vurgulamıştır. Nahl Sûresinde bunun bir örneği vardır: Erkek veya kadın, kim mü’min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.
Üstünlük ancak takvadadır, diyen Peygamberimizin (asm) sözü de hatırlanmalıdır. Aslolan mü’min olabilmek, mü’min olarak toprağa girebilmektir.
Evet, bu reklâm beni o lâhzada kederlere boğsa da hüsranın ruhumdaki hakimiyeti uzun sürmedi. Nihayetinde Kur’ân ve hadis ölçüsünde fikir hizmetinde bulunanlar da vardı. Bildiğiniz üzere, bilmiyorsanız eğer benden duymuş olun, Diyanet 2013 yılı Camiler ve Din Görevlileri Haftası faaliyetlerinde ‘Cami-Kadın ve Aile’ konusunu merkeze aldı. Bu kapsamda İslâm dininin kadınlara tanıdığı kolaylıklar, Kur’ân’da ve hadislerde kadınların yeri ve saygınlığı, Hz. Peygamber’in (asm) kadın ve aileye bakışı gibi konularda toplumun bilgilendirilmesi çalışmaları yapıldı. Bu tema doğrultusunda seçilen sözler bir altın değerini taşıyor. İşte onlardan birkaçı:
“Ona gelene mani olmayın. / Kadınları Allah’ın mescitlerine gitmekten alıkoymayın. (Hadis-i şerif)”
“Camiler birlik mekânlarıdır. / Ey insanlar sizi bir erkek ve bir kadından yarattık. (Hucurat, 13)”
“Kadını mabede kabul buyuran Rabbimizdir. / Rabbi onu (Meryem’i) güzel bir şekilde kabul buyurdu ve onu güzel bir şekilde yetiştirdi (Al-i İmran 37).”
Aslî kaynaklar bize her zaman doğruyu gösterir. Ne bilgisizlikle koyun koyuna yaşamalı ne de cehalete saplanıp kalmalı. Biraz zahmete girmeli insan; okumalı, araştırmalı ve düşünmeli. Zira Müslümanların en büyük sıkıntısı cehalet, zaruret ve ihtilâftır.
Bediüzzaman’ın tabiriyle bu üç düşmana karşı ancak san’at, marifet, ittifak silâhıyla cihad edeceğiz.
İttifak ayağı da kadını kabul etmekle başlar.