İşte geldi bir ikindi vakti. Akrep “Asr”ı gösterdi; yelkovan rüzgârları, yağmurları, son fasılları...
Adı bir “son” ile başlamasına rağmen yepyeni bir zamanı müjdeliyordu gelen.
Heybesinde taşıdıkları hep bildiğimiz ve özlem duyduklarımızdı. Çalan ziller, neşe dolu çığlıklarıyla sokaklara taptaze bir soluk getiren öğrenciler, gitgide artan kalabalıklar, bir diğer mevsime yapılan hazırlıklar. Hepsi bambaşka bir sayfasıydı yaşayarak yazdığımız kitabın. Kim bilir ahir ömrümüzün hangi vaktine işaret ediyordu ve biz bilmiyorduk safasını sürerken.
Sonbahar güneşi alttan alta gülümserdi şimdi. Onu gören hamarat kadınlar balkonlara serdiği yün yorganların, yastıkların ağırlığı altında ezilirken felâha, refaha çıkacaklardı temizlik ve yenilenmişlik duygusuyla. İftiharla dizeceklerdi konservelerini raflara, öğüteceklerdi tarhanalarını umutla. Bir emanet titizliğiyle sahiplerinin kokusunu taşıyan hırkalar, kavuşacaklardı nihayet özlemini taşıdıkları bedenlere. Şallar bürüyecekti boyunları renk renk, desen desen. Yazlıklar naftalinlenince veda edileceklerdi kendilerine. Şemsiyeler daha sık aranılır olacak, elden çantadan düşmeyeceklerdi. Güz gülleri açacaktı bahçelerde, sahillerde vakti haber verircesine. Kestaneler çıtırdayacaktı fırınlarda, ıhlamurlar doldurulacaktı bardaklara.
Hazindi bu mevsim; ne bir çırpıda çekip gidiveren Eylül’e anlam verebiliyorduk ne de ansızın damlalarıyla bizi kuşatan Ekim’e söz geçirebiliyorduk. Kasım soğukları acziyetimizi vurgularken sadece başımızı öne eğip onun buz gibi bakışlarından kurtulmaya çalışıyorduk. Fakat başarmak ne mümkün!
Ah, sararan sadece yapraklar değildi, soyunan yalnızca dallar değildi. Gönlümüze yayılan bu keder de neyin nesiydi? Zannederim bahşedilen hayatın gözümüzün önünde eriyip giderek hüzün vermesi bizi terk etmesindendi. Nefes alıp verdiğine bakıp aldanma, son çırpınışlardır belki de. Kıyametin ta kendisi de olabilir, bilmiyoruz, bilemeyiz de.
Şimdi vakit tamam. Yazdan kalan ne varsa vazifesini tamamladı ve gitti. Hepsi bir bir Rabbine döndürüldü.
O ne güzel bir dönüştür.
Kimseler bilemedi, bilemiyor.