Günümüz şartlarında evlenmek ve yuva kurmak zor olduğu gibi evlendikten sonra aile olmak da o kadar zor. Çünkü her evlilik sonucu aile olunmuyor.
Bu durum yuvalarda huzursuzluğa ve hatta boşanmaya varan neticelere sebep oluyor. Ne acı bir durum değil mi?
Peki, neden aile olmak bu kadar zor? İyi günde olduğu gibi kötü günde, darlıkta, sıkıntıda ya da -Allah muhafaza- daha büyük imtihanlarda birliktelik neden zor? Hâlbuki gaddar olan bu dünyada yuvamız, cennet-misal bir hayata vesile olması gerekirken yani dünyevî saadetin ve huzurun yaşandığı, derdin ve tasanın unutulduğu aynı zamanda uhrevî saadete de medar olacak bir mesken olması gerekirken niçin fitne yuvası hâline geliyor? “Nasıl oluyor da yuvalar fitne oluyor?” diye şaşırmış olabilirsiniz; lâkin Cenab-ı Hak âyet-i kerîmede: “Mallarınız ve çocuklarınız ancak birer fitnedir; Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.” (Teğâbun, 64/15) buyuruyor. Başka bir âyet-i kerimede ise “Bilin ki mallarınız ve çoluk çocuğunuz birer fitnedir. Allah katında ise büyük bir mükâfat vardır.” (Enfal, 8/28) buyurarak bir kez daha ailenin fitne olduğunu vurguluyor.
Burada fitne kelimesini iyi irdelemek lazım. Fitne kelimesi, Türkçede “azdırma, baştan çıkarma, karışıklık, fesat, arabozan, karıştırıcı” gibi anlamlara gelmektedir. Ancak Arapçada kelimenin esas anlamı “hayır ve şerle sınama, deneme, imtihan” gibi manalara gelmektedir. Binaenaleyh fitne kelimesinin Türkçede kullanıldığı anlam, Arapçadaki esas anlamından farklıdır. Mezkûr ayetlerde fitne kelimesi sınav, imtihan ve sınama anlamlarında kullanılmıştır.
Demek ki yuvalarımızın fitne olması, imtihan ve sınanma yuvası olduğu manasındadır. İmtihan ve sınanmanın olduğu bir yerde illaki zorluklar, sıkıntılar ve nice başka dertler olacaktır. Kiminin çocuğu olmayacak, kimi de çocuğuyla sınanacak. Kimi çok zengin bir aileyken kimi de günübirlik geçinecek ve hakeza...
Ne garip hâllerimiz var değil mi? Daha şimdiden, olmamış şeyleri sanki yaşanmış gibi düşünmek ya da geçmişte yaşanmış şeyleri tekrar dile getirip o anları yaşamak dertlenmek ve o ânın tadını bozmak ne acib ne garip bir durum. Hâlbuki bizim hakikî ömrümüz bulunduğumuz gündür. Değil yarına bir saat sonraya çıkacağımızın garantisi yokken nedir bu gaflet?
Evet, bazen oluyor ki hiç hoşumuza gitmeyen bir cümleyi işittiğimiz için ya da yaşamayı hiç istemediğimiz bir iş başımıza geldiği için bütün gün o cümleye ya da o işe odaklanıp, o cümle ve o iş etrafında gezinebiliyor, bütün günümüzü belki de günlerimizi ziyan edebiliyoruz. Üç-beş saniyelik bir cümle için bütün dakikalarımızı ve saatlerimizi heba edebiliyoruz?
Biz ânı yaşayacağız ve önümüze bakacağız inşallah. Başımıza her ne gelirse gelsin Cenab-ı Hakk’a teslim olup Ona tevekkül edeceğiz. Yaşadığımız her şeyin, söylenen her sözün birer imtihan sebebi olduğunu asla unutmayacağız. Geçmişe de sadece ibret ve ders almak için bakacağız. Vesselam...