ederek, baflkalar›n bafl›na yükledikleri gibi, size de yükle-
yecekler. Hem size, hem vatana, hem millete telâfi edil-
meyecek bir tehlike olur. “Cenab-› Hak sizleri ‹slâmiyet le-
hindeki hizmetlerinizde muvaffak ve mezkûr tehlikelerden
muhafaza eylesin” diye, ben ve Nurcu kardefllerimiz, ya-
paca¤›n›z hizmete ve mezkûr hakikati kabul etmenize mu-
kabil, dua etmeye karar verece¤iz.
•
Üçüncüsü:
‹slâmiyetin hayat-› içtimaiyeye dair bir
kanun-i esasîsi dahi bu hadis-i flerifin,
1
Ék
°†r
©n
H o
¬o
°†r
©n
H t
óo
°ûn
j ¢p
Uƒo
°Ur
ôn
Ÿr
G p
¿Én
«`r
æ`o
Ñ`r
dÉn
c p
øp
erD
ƒo
ªr
?p
d o
øp
er
D
ƒo
ªr
dn
G
hakikatidir. Yani,
hariçteki düflmanlar›n tecavüzlerine
karfl›, dâhildeki adaveti unutmak ve tam tesanüt etmek-
tir
. Hatta, en bedevî taifeler dahi bu kanun-i esasînin
menfaatini anlam›fllar ki, hariçte bir düflman ç›kt›¤› vakit,
o taife birbirinin babas›n›, kardeflini öldürdükleri hâlde, o
dâhildeki düflmanl›¤› unutup, hariçteki düflman def olun-
caya kadar tesanüt ettikleri hâlde; binler teessüflerle de-
riz ki:
Benlikten, hodfüruflluktan, gururdan ve gaddar siya-
setten gelen dâhildeki tarafgirâne fikriyle, kendi taraf›na
fleytan yard›m etse rahmet okutacak, muhalifine melek
yard›m etse lânet edecek gibi hâdisatlar görünüyor. Hat-
ta, bir salih âlim, fikr-i siyasîsine muhalif bir büyük salih
âlimi tekfir derecesinde g›ybet etti¤i ve ‹slâmiyet aleyhin-
de bir z›nd›¤› onun fikrine uygun ve taraftar oldu¤u için
hararetle sena etti¤ini gördüm. Ve fleytandan kaçar gibi
otuz befl seneden beri siyaseti terk ettim.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 949
I
SPARTA
H
AYATI
hodfürufl:
kendini be¤endirmeye
çal›flan, övünen.
kanun-i esasî:
ana prensipler,
anayasa.
leh:
onun taraf›na, ondan yana,
birinin faydas› için yap›lan hare-
ket.
menfaat:
fayda.
mezkûr:
zikredilen, ad› geçen,
an›lan.
muhafaza:
koruma.
muhalif:
muhalefet eden, bir fiil
ve düflünceye karfl› z›t düflünce-
de bulunan.
mukabil:
karfl›l›k.
muvaffak:
baflarm›fl, baflar›l›.
Nurcu:
Bedîüzzaman Said Nur-
sî’nin eserlerine ve fikirlerine ta-
raftar olan, Risale-i Nur’lar› oku-
yup neflreden kimse.
rahmet:
flefkat, merhamet, ba-
¤›fllama ve esirgeyicilik.
ramazan-› flerif:
mübarek, flerefli
Ramazan ay›.
sâlih:
dinin emir ve yasaklar›na
uygun hareket eden, takva sahi-
bi, müttakî.
fleair-i ‹slâmiye:
‹slâma ait iflaret-
ler, ‹slâma sembol olmufl ifl ve
ibadetler.
senâ:
methetme, övme.
taife:
tak›m, güruh.
tarafgirane:
taraf tutarcas›na, bir
taraf› destekleyerek.
taraftar:
tarafl›, bir taraf› destek-
leyen.
tecavüz:
sald›rma, sataflma, bafl-
kas›n›n hakk›na dokunma.
teessüf:
üzülme, ac› duyma.
tekfir:
birini küfürle suçlama, bir
kimseyi yapt›¤› bir iflten veya bir
sözden dolay› kâfir sayma.
telâfi:
kötü bir etkiyi veya sonu-
cu baflka bir etki ile yok etme,
karfl›lama.
tesanüt:
dayan›flma, birbirine da-
yanma ve destek olma.
z›nd›k:
Allah’a ve ahirete inan-
mayan, Allah’› inkâr eden, iman-
s›z, münkir.
adavet:
düflmanl›k, husumet.
aleyh:
karfl›, karfl›t.
âlim:
ilim ile u¤raflan, ilim
adam›.
bedevî:
çölde ve iptidaî tarz-
da yaflayan, medenî olma-
yan.
cinayet:
cana k›yma, katl ve-
ya bu derecede a¤›r bir suç.
dâhil:
iç, içerisi.
dair:
alakal›, ilgili.
def:
mani olma, kovma, orta-
dan kald›rma.
dindar:
dinin emirlerini yeri-
ne getiren.
dua:
Allah’a yalvarma, niyaz.
fikr-i siyasî:
siyasî düflünce.
gaddar:
çok fazla zulüm ve
haks›zl›k eden.
g›ybet:
arkadan çekifltirmek,
haz›r olmayan birisinin aley-
hinde konuflma.
hâdisat:
hadiseler, olaylar.
hadis-i flerif:
Peygamberimiz-
den aktar›lan sözlerin genel
ad›.
hakikat:
gerçek, esas.
hararet:
s›cakl›k.
hariç:
d›fl memleket, yaflan›-
lan ülkenin d›fl›ndaki ülke.
hariç:
d›flar›.
hayat-› içtimaiye:
sosyal ha-
yat, toplum hayat›.
1.
Mü’min mü’mine karfl› bir binan›n kenetlenmifl tafllar› gibidir. (
Buharî
, Salât: 88;
Müslim
, Birr:
65.)