Birinci Harb-i Umumîde emellerine muvaffak oldular.
Türk ve Arap iki hakikî Müslüman kardeflin bin senelik
sarslmayan muhabbetlerini pek çok desiselerle, yalan-
larla söndürdüler. Ehl-i slâmn ve nev-i beflerin medar-
fahr ve bütün mevcudatn sebeb-i hilkati ve bütün füyu-
zat- lâhiyenin mazhar o Âlî Peygamberin Ravza-i Mu-
tahharasna yüzler sürmek için pek büyük bir ifltiyak
kalplerinde yaflattklarna tahammül edemediler. O âlî
Peygamber-i Zîflann küçücük bir iltifatna mazhar olmak
için, ruhlarna varncaya kadar herfleylerini feda ettikleri-
ni hazmedemediler. Bin dört yüz seneden beri zeminin
yüzünde, zamann sahifeleri üzerinde ve flehitlerin ve ga-
zilerin beyaz klç kalemleriyle krmz mürekkepleriyle
yazp tarihe emanet braktklar medar- iftiharlar muh-
teflem yazlarn Müslümanlara unutturmak istediler. Bu
azimle yürüyen o amansz düflmanlar, pek ac iflkenceler
altnda ezdikleri Türk ve Arap bu iki kardefli, bir daha it-
tihad etmemek için en müthifl muâhedelerin zincirleriyle
ba¤ladlar. Çelik zincirler altnda senelerle inlettirdiler.
Her türlü flenaati Müslümanl¤a icra ettiler.
Heyhat! nayet-i lâhiyenin tekrar yar olaca¤n, Risa-
le-i Nur gibi pek büyük ve pek harika bir tefsir-i Kurânla
ve onun âlî müellifi Bediüzzamanla, Müslümanl¤n bü-
yük zaferini bilemediler ve göremediler. O eserler ki,
vahdaniyet-i lâhiye ile risalet-i Muhammediyeyi (a.s.m.)
ve hakikat-i haflriyeyi o kadar kuvvetli ve hakikatli
bürhanlarla o kadar parlak bir surette ispat ediyor ki,
TARHÇE- HAYATI
| 943
I
SPARTA
H
AYATI
laflma, antlaflma.
müellif:
eser telif eden, yazan.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhteflem:
haflmetli, yüce.
muvaffak:
baflarmfl, baflarl.
nevi befler:
insano¤lu, insanlar.
Peygamber-i Zîflan:
flan ve fleref
sahibi olan Peygamber; Hz. Mu-
hammed (a.s.m.).
Ravza-i Mutahhara:
Peygamber
Efendimizin (a.s.m.) Medinedeki
mübarek kabr-i flerifleri.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
risalet-i Muhammediye:
kâina-
tn nuru ve fluuru olan Hz. Mu-
hammedin (a.s.m.) peygamberli-
¤i.
ruh:
dirilik kayna¤, hayatn te-
meli ve sebebi olan manevî var-
lk.
sahife:
sayfa.
sebeb-i hilkat:
yaratlfl sebebi,
yaratlfl nedeni.
flehit:
Allahn ve yüce dininin
adn yüceltme u¤runda cann fe-
da ederek savaflta vurulup ölen
Müslüman.
flenâat:
kötülük, fenalk.
suret:
biçim, flekil, tarz.
tahammül:
zora dayanma, kötü
ve güç durumlara karfl koyabil-
me, katlanma.
tefsir-i Kurân:
Kurân tefsiri,
Kurânn açklamas.
vahdaniyet-i lâhiye:
lâhî birlik,
Allahn bir, tek olmas.
zemin:
yer.
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
azim:
niyetli, kesin kararl.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
Ehl-i slâm:
slâm toplulu¤u,
Müslümanlar.
emel:
fliddet arzu, ümit.
fedâ:
u¤runa verme, kurban
olma.
füyuzat- lâhiye:
lâhî feyiz-
ler.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikat-i haflriye:
dirilifl ger-
çe¤i, haflir hakikat.
hakikî:
gerçek.
Harb-i Umumî:
genel harp,
dünya savafl.
hârika:
ola¤anüstü.
Heyhat:
yazk, çok yazk, ne
yazk.
icra:
yürütme, bir ifli yerine
getirme.
iltifat:
ilgi gösterme, yüzünü
çevirip bakma.
inayet-i lahiye:
Allahn yar-
dm.
ispat:
do¤ruyu delillerle gös-
terme.
ifltiyak:
aflr isteme, çok fazla
arzu etme.
ittihat:
birleflme, birlik olufl-
turma.
mazhar:
nail olma, flereflen-
me.
medar- fahr:
övünme sebe-
bi.
medar- iftihar:
iftihar sebe-
bi, övünme sebebi.
mevcudat:
mevcutlar, var
olan her fley, mahluklar.
muahede:
iki veya daha çok
devlet arasnda akdedilen an-