Bu zamanda terbiye-i slâmiyenin noksaniyetiyle ve
ubudiyetin zaafiyetiyle, benlik, enaniyet kuvvet bulmufl.
Memuriyeti hizmetkârlktan çkarp, bir hâkimiyet ve
müstebidâne bir tahakküm ve mütekebbirâne bir merte-
be tarzna getirdi¤inden, abdestsiz, kblesiz namaz kl-
mak gibi, adalet olmaz, esasyla da bozulur ve hukuk-i
ibad da zirüzeber olur. Hukuk-i ibad, hukukullah hükmü-
ne geçemiyor ki hak olabilsin, belki nefsanî hakszlklara
vesile olur.
fiimdi, Adnan Menderes gibi slâmiyetin ve dinin
icaplarn yerine getirece¤iz diye ve mezkûr iki kanun-i
esasiyeye karfl muhalefet edip, tam zddna olarak iki
dehfletli cereyan gayet büyük rüflvet ile halklar aldatmak
ve ecnebîlerin müdahalesine yol açmak vaziyetinde hü-
cum etmek ihtimali kuvvetlidir.
Birisi:
Birinci kanun-i esasîye muhalif olarak, bir cani
yüzünden krk masumu kesmifl, bir köyü de yakmfl. Bu
derece bir istibdad- mutlak, her nefsin zevkine geçecek
memuriyete bir hâkimiyet suretinde rüflvet vererek, din-
dar hürriyetperverlere hücum ediliyor.
kinci hücum da,
slâmiyet milliyet-i kudsiyesini brakp
evvelkisi gibi bir cani yüzünden yüz masumun hak-
kn çi¤neyebilen, zahiren bir milliyetçilik ve hakikatte
rkçlk damaryla, hem hürriyetperver dindar Demokrat-
lara, hem bütün bu vatandaki yüzde yetmifli sair unsur-
lardan bulunanlara, hem hükûmet aleyhine, hem bîçare
Türkler aleyhine, hem Demokratn takip etti¤i siyaset
TARHÇE- HAYATI
| 947
I
SPARTA
H
AYATI
des ve kymetli milliyet.
müdahale:
karflma.
muhalefet:
birinin düflüncesine
zt düflüncede bulunma, karfl
koyma, bir düflünce, fiil veya ha-
rekete karfl durma.
muhalif:
muhalefet eden, bir fiil
ve düflünceye karfl zt düflünce-
de bulunan.
müstebidâne:
müstebitçe, keyfî
ve baskc bir flekilde.
mütekebbirane:
kibirlenerek,
kendini be¤enmifllikle.
nefs:
kötü vasflar kendisinde
toplayan hayrl ifllerden alkoyan
güç.
nefsanî:
nefisle ilgili, nefsin arzu-
larna ait.
noksaniyet:
eksiklik, noksanlk.
sâir:
di¤er, baflka, öteki.
suret:
biçim, flekil, tarz.
tahakküm:
zorbalk etme, zorla
hükmetme, hükmü altna alma.
terbiye-i slâmiye:
slâmî terbi-
ye.
ubudiyet:
kulluk.
vaziyet:
durum.
vesile:
arac, vasta.
zaafiyet:
zayflk, güçsüzlük, der-
manszlk.
zahiren:
görünüflte.
zir ü zeber:
altüst, karmakarflk,
darmada¤n.
aleyh:
karfl, karflt.
bîçare:
çaresiz, zavall, flaflkn.
cani:
cinayet ifllemifl kimse,
acmasz, gaddar.
cereyan:
akm, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinin emirlerini yeri-
ne getiren.
ecnebi:
yabanc.
enaniyet:
kendini be¤enme,
bencillik, egoistlik.
evvel:
önce.
gayet:
son derece.
hâk:
do¤ru, gerçek, hakikat.
hakikat:
gerçek, esas.
hâkimiyet:
hâkim olufl, hük-
medifl, egemenlik.
hizmetkâr:
hizmet yapan
kimse, hizmetçi.
hücûm:
saldrma.
hükmüne:
yerine, de¤erine.
hukûk- ibat:
kullarn huku-
ku, insan hukuku.
hukukullah:
Allahn hukuku.
hürriyetperver:
hürriyet se-
ver.
icap:
gerekme hali, gerekli ol-
ma.
ihtimal:
olabilirlik.
istibdat- mutlak:
hiç bir hak
ve hürriyeti tanmayan tam
bask, tam diktatörlük.
kanun- esasî:
ana prensipler,
anayasa.
masum:
suçsuz, günahsz,
saf, temiz.
memuriyet:
memurluk.
mertebe:
derece.
mezkûr:
zikredilen, ad ge-
çen, anlan.
milliyet-i kudsiye:
mukad-