1
o
¬n
fÉn
ër
Ño
°S /
¬p
ªr
°SÉp
H
Âlem-i ‹slâm merkezlerindeki mübarek Müslüman kar-
defllere,
Sizleri, bütün ruhucan›m›zla tebrik ediyoruz. Eserleriy-
le fuhûl-i uleman›n ve fuhul-i müfessirînin en yükse¤i
olan Bediüzzaman Hazretlerine, k›ymettar ve mübarek
bir mücahit âlim taraf›ndan yaz›lm›fl olan bir tebriki tak-
dim etmifltik.
Bediüzzaman Hazretlerinin bizlere yazd›¤› cevabî
mektuplar›nda, o k›ymettar, bînazir Üstat Bediüzzaman
Hazretleri, sizleri binlerle tebrik etmifl ve Anadolu’da
Kur’ân ve iman kahramanlar›n›n halefleri olan Nurcular-
la, Arabistan’daki hakikat-i Kur’âniyeye müteveccih ‹s-
lâmlar›, iki kardefl olarak hizbü’l-Kur’ân’›n dairesi içinde
çok saflardan iki muvaf›k ve iki müteraf›k saf teflkil ettik-
lerini müjdelemifl. Ve o mü’min kardefllerimizin Risale-i
Nur’la ciddî alâkalar›yla beraber, bir k›sm›n› Arapçaya
tercüme edip neflretmek niyetlerinizden fevkalâde mem-
nun olduklar›n› ve mübarek ‹slâm cemaatlerinin Urfa’da-
ki Nur fiakirtleriyle ve Nur eczalar›yla himayetkârâne
alâkadar olmas›n› yazmakl›¤›m›z› bizlere emretmifl bulu-
nuyorlar.
Ey aziz ve necip kavm-i Arab›n nuranî azalar›! Tarihin
a’mak›na gömülen ve maziden istikbale atlayan ecdatla-
r›m›za, bu millet-i ‹slâm› parçalamak için bin dört yüz
seneden beri hücum eden küffar ordular›, en nihayet
alâka:
ilgi, iliflki, yak›nl›k.
alâkadar:
ilgili, iliflki.
âlem-i ‹slâm:
‹slâm âlemi, ‹slâm
dünyas›.
âlim:
ilim ile u¤raflan, ilim adam›.
a’mak:
derinlikler.
aza:
üye.
aziz:
izzetli, muhterem, sayg›n.
bînazir:
benzeri olmayan, eflsiz,
benzersiz, nazirsiz.
cemaat:
topluluk, aralar›nda çe-
flitli ba¤lar bulunan insanlar top-
lulu¤u.
cevabî:
cevap, karfl›l›k, cevaba
ait, cevap mahiyetinde.
ciddî:
gerçek olarak, hakikaten.
ecdat:
dedeler, büyük babalar,
atalar.
ecza:
cüz’ler, parçalar, k›s›mlar.
fevkalâde:
ola¤anüstü.
fuhul-i müfessirîn:
müfessirlerin
en ileri gelenleri.
fuhul-i ulema:
büyük âlimlerin
ileri gelenleri, âlimlerin en de¤er-
lileri, üstünleri.
hakikat-› Kur’âniye:
Kur’ân’›n
hakikat›, Kur’ân’›n ifade etti¤i ger-
çek.
halef:
birinin yerine geçen, birinin
yerini tutan.
himayetkârane:
korumaya çal›-
flarak.
hizbü’l-Kur’ân:
Kur’an hizmetkâ-
r›, Kur’an taraftar›.
hücûm:
sald›rma.
iman:
inanç, itikat.
istikbal:
gelecek zaman.
kavm-i Arap:
Arap kavmi, milleti.
k›ymettar:
k›ymetli, de¤erli.
küffar:
kâfirler, hak dini, ‹slâ-
miyeti inkâr edenler.
mazi:
geçmifl zaman.
millet-i ‹slâm:
‹slâm milleti,
Müslümanlar.
mübarek:
feyizli, bereketli,
kutlu.
mücahit:
cihat eden, sava-
flan.
mü’min:
iman eden, inanan.
müteraf›k:
kar›fl›k, kar›flm›fl,
bir arada.
müteveccih:
bir cihete dö-
nen, yönelen.
muvaf›k:
uygun, münasip.
necip:
necabet sahibi, asil,
soylu kimse.
neflr:
kitap basma, ç›karma;
herkese duyurma, yayma.
nihayet:
son.
nuranî:
nurlu, ›fl›kl›, parlak,
münevver.
Nurcu:
Bedîüzzaman Said
Nursî’nin eserlerine ve fikirle-
rine taraftar olan, Risale-i
Nur’lar› okuyup neflreden
kimse.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin ad›.
ruhucan:
ruh ve can; ruh ve
canla.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
takdim:
arz etme, sunma.
teflkil:
oluflturma, flekillendir-
me.
1.
Allah’›n ad›yla. Onu her türlü kusur ve noksanl›ktan tenzih ederiz.
942 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI