Afyon hapsinden sonra Üstat kendi tabirince bir
nevî Üçüncü Said
(HAfiYE)
olarak görünüyordu. Çünkü,
bundan sonra hizmet-i Nuriye baflka safhalarda tezahür
edecekti; küllî bir inkiflaf olacakt. Üstadn hizmetine ko-
flan ve Nur hizmeti için yanna gelenler, bilhassa mek-
tepli gençlerdendi.
Rahmet-i lâhiye, Afyon hapis musibetini çok cihetler-
le rahmete çevirmiflti. Bir vech-i rahmet flu idi:
Mahkeme günlerinde muhtelif vilâyet ve kazalardan
gelen Nur Talebeleri birbiriyle tanflarak, hem Üstat,
hem Risale-i Nur, hem hizmet-i Nuriye hususunda malû-
mat sahibi olurlar ve uhrevî ve imanî olan ve rza-i lâhî
u¤rundaki Nurdan kopup gelen samimî bir uhuvvet ile
bir kuvve-i maneviye elde ederlerdi. Mahkeme günleri
Üstat ve talebelerinin kahramanlar kafilesi olarak saf hâ-
linde mahkemeye geliflleri, müminlerin kalplerinde Allah
için sonsuz bir muhabbet ve yaknl¤a vesile oluyordu. Bu
HAfiYE:
Aziz, sddk kardefllerim,
ki-üç defadr ehemmiyetli bir hâlet-i ruhiye bana arz oluyor. Ayn otuz
sene evvel stanbulda beni Yufla Da¤na çkarp stanbulun, Dârülhik-
metin cazibedar hayat- içtimaiyesini braktrp, hatta stanbulda bulunan
Nurun birinci flakirdi ve kahraman olan merhum Abdurrahman dahi za-
rurî hizmetimi görmek için de yanma alma¤a müsaade etmeyen ve Ye-
ni Said mahiyetini gösteren acip inkilâbat- ruhînin bir misli, flimdi mu-
kaddemat bende bafllamfl. Üçüncü bir Said ve bütün bütün târik-i dünya
olarak zuhuruna bir iflaret tahmin ediyorum. Demek Nurlar ve kahraman
flakirtleri benim vazifelerimi yapacaklar, daha hiç ihtiyaç kalmamfl. Zaten
Nurun herbir cami cüzü ve sarslmayan halis flakirtlerinin herbirisi, ben-
den daha mükemmel ders verir.
Said Nursî
acip:
tuhaf, hayrette brakan.
arz:
gelme, sonradan olma, son-
radan meydana gelme.
bilhassa:
özellikle.
cami:
toplayan, içine alan, kapsa-
yan.
cazibedar:
çekici, cazibeli.
cihet:
yön.
cüz:
ksm, parça.
Dârülhikmet:
Osmanllarda fiey-
hülislâmlk makamnn bir ismi.
ehemmiyetli:
önemli.
evvel:
önce.
hâlet-i ruhiye:
insann ruh hâli,
psikolojik durum, insann manevî
hâli, iç durumu.
halis:
samimî, her amelini yalnz
Allah rzas için iflleyen.
Hafliye:
dipnot.
hayat- içtimaiye:
sosyal hayat,
toplum hayat.
hizmet-i Nûriye:
Nur hizmeti, Ri-
sâle-i Nur için çalflma.
imanî:
imana dair olan, imanla il-
gili.
inklâbat- ruhî:
ruhî de¤ifliklikler.
inkiflaf:
ortaya çkma, geliflme.
kaza:
ilçe.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
kuvve-i manevîye:
manevî güç,
moral.
mahiyet:
tabiat.
malûmat:
bilgiler, bilinen fleyler.
mektep:
e¤itim ve ö¤retim kuru-
luflu.
merhum:
rahmete kavuflmufl, öl-
müfl, ölü.
misil:
benzer.
muhabbet:
sevgi, sevme.
muhtelif:
türlü türlü, çeflitli.
mukaddemat:
bafllangçlar.
mümin:
iman eden, inanan.
müsaade:
izin.
musibet:
felaket, bela.
nevi:
çeflit, tür.
rahmet:
flefkat, merhamet, ba-
¤fllama ve esirgeyicilik.
Rahmet-i lâhîye:
Allahn sonsuz
rahmeti, lâhî rahmet.
932 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
rza-y lâhî:
Allahn rzas,
hoflnutlu¤u.
safha:
devre, merhale.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
samimî:
içten, candan, gönül-
den.
tabir:
ifade.
Talebe:
ö¤renci.
talebe:
ö¤renci.
târik-i dünya:
dünyay terk
eden, dünya ifllerinden elini
aya¤n çekip bir köflede otu-
ran.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya çkma.
uhrevî:
ahirete dair, ahirete
ait.
uhuvvet:
kardefllik, din kar-
deflli¤i.
vazife:
görev.
vech-i rahmet:
iflin rahmet
yönü.
vesile:
arac, vasta.
vilayet:
il.
zarurî:
zorunlu.
zuhur:
görünme, belli olma,
ortaya çkma.