“Bediüzzaman” ünvan-› celîlini bahflettirmifltir. Mezâyâ-i
âliye ve fezail-i ilmiyesiyle de din-i Muhammedînin neflrin-
de ve ispat›nda bir kemal-i tam hâlinde rûnüma olmufl
olan böyle bir zat, elbette Seyyidü’l-Enbiya Hazretlerinin
en yüksek iltifat›na mazhar ve en âlî himaye ve himmeti-
ne naildir. Ve flüphesiz o Nebî-i Akdesin emir ve ferman›y-
la yürüyen ve tasurrufuyla hareket eden ve onun envar ve
hakàik›na vâris ve ma’kes olan bir zat-› kerîmü’s-s›fatt›r.
Envar-› Muhammediyeyi ve maarif-i Ahmediyeyi ve fü-
yuzat-› flem-i ‹lâhîyi en müflaflaa bir flekilde parlatmas› ve
Kur’ânî ve hadisî olan iflarat-› riyaziyenin kendisinde
müntehi olmas› ve hitabat-› Nebeviyeyi ifade eden âyât-›
celîlenin riyazî beyanlar›n›n kendi üzerinde toplanmas›
delâletleriyle o zat hizmet-i imaniye noktas›nda risaletin
bir mir’at-› mücellâs› ve flecere-i risaletin bir son meyve-i
münevveri ve lisan-› risaletin irsiyet noktas›nda son de-
han-› hakikati ve flem-i ‹lâhînin hizmet-i imaniye cihetin-
de bir son hamil-i zîsaadeti oldu¤una flüphe yoktur.
Üçüncü Medrese-i Yusufiyenin Elhücce-
tüzzehra ve Zühretünnur olan tek dersini
dinleyen Nur Şakirtleri namına Ahmed Fey-
zi, Ahmed Nazif, Salâhaddin, Zübeyir, Cey-
lân, Sungur
Benim hissemi haddimden yüz derece ziyade verme-
leriyle beraber, bu imza sahiplerinin hat›rlar›n› k›rmaya
cesaret edemedim. Sükût ederek o methi Risale-i Nur
fiakirtlerinin flahs-› manevîsi nam›na kabul ettim.
Said Nursî
âlî:
yüce, yüksek, ulu.
âyât-› celîle:
yüce ve büyük
ayetler, deliller.
bahfl:
ba¤›fl, ihsan, verme.
beyan:
aç›klama, bildirme, izah.
dehan-› hakikat:
hakikat a¤z›.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alâmet, iflaret.
din-i Muhammedî:
‹slâm dini.
envar:
nurlar, ayd›nl›klar, ›fl›klar.
Envar-› Muhammediye:
Hz.
Muhammed’e (a.s.m.) ait nurlar,
getirdi¤i dinin yayd›¤› ›fl›klar.
ferman:
emir, buyruk.
fezail-i ilmiye:
ilmin faziletleri, il-
mî, ilme ait faziletler.
füyuzat-› flem-i ‹lâhî:
‹lâhî ›fl›¤›n
feyizleri.
hadisi:
hâdise ait, hâdise uygun.
hakaik:
hakikatler, do¤rular, ger-
çekler.
hamil-i zîsaadet:
mutluluk
sahibi.
himmet:
manevî yard›m, ihsan,
lütuf.
hisse:
pay, nasip.
hitabat-› Nebeviye:
Hz. Peygam-
bere ait hitaplar.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kur’ân hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlafl›lmas›na
hizmet etme.
iltifat:
güzel sözler söyleyerek
birini samimî olarak okflama.
irsiyet:
vâris olma, mirasç›l›k.
iflarat-› riyaziye:
matematiksel
iflaretler, belirtiler.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
kemal-i tam:
tam, kemal, olgun-
luk, mükemmellik.
Kur’ânî:
Kur’ân’a uygun, Kur’ân’a
ait.
lisan-› risalet:
risalet dili, pey-
gamberlik dili.
maarif-i Ahmediye:
Hz. Muham-
med’in (a.s.m.) e¤itim ve ö¤retimi,
terbiyesi.
ma’kes:
akseden yer, yans›ma
yeri.
mazhar:
bir fleyin ç›kt›¤› görün-
dü¤ü yer; nail olma, flereflenme.
medih:
övme.
medrese-i Yusufiye:
Yusuf’un
medresesi, Hz. Yusuf’un (a.s.) if-
tira, haks›zl›k ve zulüm ile hapis-
te kalmas›ndan kinaye olarak,
iman ve Kur’ân’a hizmetinden
dolay› tevkif edilenlerin hapsedil-
di¤i yer manas›nda, hapishane.
meyve-i münevver:
nurlu mey-
ve, nurlanm›fl meyve.
mezâyâ-y› âliye:
yüce meziyet-
ler, yüksek meziyetler.
mir’at-› mücellâ:
cilâlanm›fl, par-
lak ayna.
müntehî:
nihayet bulmufl, sona
ermifl.
928 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
müflaflaa:
flaflaal›, debdebeli,
tantanal›, gösteriflli.
nail:
kavuflan, ulaflan, eren.
nam:
ad.
Nebî-i Akdes:
en kudsî pey-
gamber.
neflir:
herkese duyurma, yay-
ma, tamim.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi,
Bediüzzaman Said Nursî’nin
eserlerinin ad›.
risalet:
elçilik, resullük, pey-
gamber olarak gönderilme.
riyazî:
hesapla, matematikle
ilgili, riyaziyeye ait.
rûnüma:
yüz gösteren, mey-
dana ç›kan.
flahs-› manevî:
manevî flah›s,
belli bir kifli olmay›p bir
cemaatteb meydana gelen
manevî flah›s.
flakirt:
talebe, ö¤renci.
flecere-i risalet:
peygamber-
lik a¤ac›, peygamberlik sil-
silesi.
flem’i ‹lâhî:
lâhî mum.
Seyyidü’l-Enbiya:
peygam-
berlerin efendisi; Hz. Muham-
med (a.s.m.).
Sükût:
susma, sessiz kalma.
tasarruf:
Allah’›n
izni
dairesinde eflya ve varl›klar
üzerinde manevî tesirler gös-
terme.
ünvan-› celîl:
büyük ünvan.
vâris:
mirasç›.
zat:
kifli, flah›s.
zat-› kerîmü’s-s›fât:
sonsuz
cömertlik s›fatlar›na sahib
olan Allah.