Bu defa taarruz pek genifl dairede, reis-i hükûmet ve
hazr kabine, plânl ve dehfletli bir evham ile hücum etti.
Benim ald¤m bir habere göre ve çok emarelerle gizli
münafklarn yalan jurnalleri ve desiseleriyle, bizi hilâfet
komitesiyle ve Nakflî tarikatinin gizli cemiyetiyle tam alâ-
kadar, belki pifldar gösterip, hükûmeti büyük bir telâfla
sevk ederek, Nurun büyük mecmualarnn Istanbulda
ciltlenip âlem-i slâmda intiflarn ve inayet ve makbuli-
yetlerini bir delil gösterip, hükûmeti korkutup, kskanç
resmî hocalar ve vehham memurlar aleyhimize insafsz-
ca çevirdiler. Tahminlerince, herhâlde çok vesikalar,
emareler görülecek.
Hem, Eski Said damaryla tahammül etmeyerek, Or-
tal¤ karfltracak diye kanaatleri varmfl. Cenab- Hak-
ka hadsiz flükür olsun, o musibeti binden bire indirdi. Bü-
tün taharrilerde, hiçbir cemiyet ve komitelerle bir alâka-
mz bulamadlar. Yoktur ki, bulsunlar. Onun için savc, if-
tiralara ve yanlfl manalara, medar- mesuliyet olmayan
cüzî isnatlara mecbur olmufl. Madem hakikat budur,
Nurlar ve biz yüzde doksan dokuz derece musibetten ha-
lâs olduk; öyle ise, de¤il flekva, belki binler flükür etmek-
le inayet-i lâhiyenin bu cilvesinin tamamn sabr, flükür,
istirhamla beklemeliyiz ve Nur dersleriyle, bu medrese-
nin mütemadiyen çkan ve giren muhtaç ve müfltaklar-
na teselli vererek, yardm etmeliyiz.
Said Nursî
@ò
alâka:
ilgi, iliflki. ba¤.
alâkadar:
ilgili, iliflki.
âlem-i slâm:
slâm âlemi, slâm
dünyas.
aleyh:
karfl, karflt.
cemiyet:
manevî birlik teflkil
eden topluluk.
cilve:
tecelli, görüntü.
cüzî:
küçük, az; kymetsiz,
önemsiz.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
delil:
bir davay ispata yarayan
fley, bürhan.
desise:
hile, oyun, aldatmaca.
emare:
alâmet, belirti, niflan.
evham:
vehimler, zanlar, kurun-
tular.
hadsiz:
snrsz, sonsuz.
hakikat:
gerçek, do¤ru.
halâs:
kurtulma, kurtulufl, selâ-
mete erme.
hilâfet:
halifelik, slam devlet re-
isli¤i.
hücum:
saldrma.
iftira:
asl olmadan birine suç
yükleme, olmayan bir suçu bafl-
kasna yükleme.
inayet:
yardm, ihsan, lütuf.
inayet-i lâhiye:
Allahn yardm.
intiflar:
yaylma, yaygnlaflma,
neflrolunma.
isnat:
dayandrma, mal etme, bir
fleyi bir kimseye ait gösterme.
istirham:
rica etme.
jurnal:
ihbar, flikâyet.
kabine:
hükümet,
vekiller
heyeti, bakanlar kurulu.
kanaat:
inanma, görüfl, fikir.
komite:
kötü bir maksat için top-
lanmfl topluluk, cemiyet.
Madem:
...den dolay, böyle ise.
makbuliyet:
makbullük, be¤enil-
mifllik, geçerlilik.
mecmua:
toplanp, biriktirilmifl,
düzenlenmifl yazlarn hepsi.
medar- mesuliyet:
sorumluluk
sebebi.
medrese:
eski dönemde ders
okutulan düzenli ö¤retim kurulu-
924 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
A
FYON
H
AYATI
flu.
münafk:
nifak sokan, ara bo-
zucu; kalbinde küfrü gizledi¤i
halde Müslüman görünen.
musibet:
felâket, belâ.
müfltak:
arzulu, fazla istekli,
ifltiyak gösteren.
mütemadiyen:
sürekli ola-
rak, devaml.
Nakflî:
Hz. fiah- Nakfliben-
dînin kurdu¤u tarikat ve bu
tarikate mensup olan.
pifldar:
önde giden, öne dü-
flen, öncü.
reis-i hükümet:
hükümet
baflkan; baflbakan.
resmî:
devlet adna olan.
sabr:
dayanma, katlanma,
zorluklara dayanma gücü.
flekva:
flikâyet.
sevk:
yöneltme.
flükür:
Allahn nimetlerine
karfl memnunluk gösterme,
gerek dil ile gerekse hâl ile
Allah hamd etme.
taarruz:
saldrma, sataflma,
iliflme.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karfl
koyabilme, katlanma.
taharri:
arama, arafltrma.
tarikat:
Allaha ulaflmak için
fleyhin gözetiminde müridin
takip edece¤i terbiye usul ve
yolu.
teselli:
avutma, acsn dindir-
me.
vehham:
çok flüphe ve ves-
vese eden, çok kuruntulu; ve-
himli, kuruntulu.
vesika:
dayanlacak, güveni-
lecek sa¤lam delil, belge.