ve buhranlar bu esastan ileri geldi¤i anlafl›l›yor. Fakat on-
lar buras› gibi de¤il; bize nispeten pek hafif, yüzde bir
nisbetindedir. Allah etmesin, bu hal bizde olsa, pek deh-
fletli olur.
Bu tehlikeye karfl› çare-i yegâne, uhuvvet-i ‹slâmiyeyi
ve esas ‹slâmiyet milliyetini o kuvvetin temel tafl› yap›p,
masumlar› himaye için, canilerin cinayetlerini kendileri-
ne münhas›r b›rakmak lâz›md›r.
Hem, emniyetin ve asayiflin temel tafl› yine bu ka-
nun-i esasîden geliyor. Meselâ, bir hanede veya bir ge-
mide bir masum ile on cani bulunsa, hakikî adaletle ve
emniyet ve asayifl düstur-i esasîsi ile o masumu kurtar›p
tehlikeye atmamak için, gemiye ve haneye iliflmemek lâ-
z›m; tâ ki, masum ç›k›ncaya kadar.
‹flte bu kanun-i esasî-i Kur’ânî hükmünce, asayifl ve
emniyet-i dâhiliyeye iliflmek, on cani yüzünden doksan
masumu tehlikeye atmak, gazab-› ‹lâhînin celbine vesile
olur. Madem Cenab-› Hak, bu tehlikeli zamanda bir k›-
s›m hakikî dindarlar›n bafla geçmesine yol açm›fl,
Kur’ân-› Hakîm’in bu kanun-i esasîsini kendilerine bir
nokta-i istinat ve onlara garazkârl›k edenlere karfl› siper
yapmak lâz›m geldi¤ini, zaman ihtar ediyor.
•
‹slâmiyetin ikinci bir kanun-i esasîsi flu hadis-i flerif-
tir:
1
r
ºo
¡o
ep
OÉn
N p
?r
ƒn
?r
dG o
óu
«°n
S
hakikatiyle,
memuriyet bir hizmet-
kârl›kt›r, bir hâkimiyet ve benlik için tahakküm aleti
de¤il
.
asayifl:
emniyet, kanun ve nizam
hakimiyetin sa¤lanmas›.
buhran:
bir iflin tehlikeli, kar›fl›k
bir hâl almas›, bunal›m, zor du-
rum, kriz.
cani:
cinayet ifllemifl kimse, ac›-
mas›z, gaddar.
çare-i yegâne:
tek çare, tek ç›kar
yol.
celp:
çekme, çekifl, kendine çek-
mek.
cinayet:
cana k›yma, katl veya
bu derecede a¤›r bir suç.
dehfletli:
ürkütücü, korkunç.
dindar:
dinin emirlerini yerine
getiren.
düstur-i esasî:
temel prensip,
esas düstur.
emniyet:
güvenlik, kanun ve ni-
zam hakimiyetinin sa¤lanmas›.
emniyet-i dahiliye:
dahilî emni-
yet, iç güvenlik.
garazkâr:
haset eden, kin güden,
kötü kas›t sahibi.
gazab-› ‹lâhî:
Allah’›n gazab›, ‹lâhî
gazap.
hâdise:
olay.
hadis-i flerif:
Peygamberimizden
aktar›lan sözlerin genel ad›.
hakikat:
gerçek, esas.
hakikî:
gerçek.
hâkimiyet:
hâkim olufl, hükme-
difl, egemenlik.
hane:
ev.
hariç:
d›flar›.
himaye:
koruma, muhafaza et-
me.
hizmetkâr:
hizmet yapan kimse,
hizmetçi.
hüküm:
tart›fl›lmaz dinî ka-
ide.
ihtar:
hat›rlatma, uyar›.
kanun-› esasî:
ana prensipler,
anayasa.
kanun-› esasî-i Kur’ânî:
Kur’ân’›n temel ölçüleri, te-
mel kanunu, Kur’ân’›n anaya-
sas›.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve
suresinde say›s›z hikmet ve
faydalar bulunan Kur’ân.
madem:
...den dolay›, böyle
ise.
masum:
suçsuz, günahs›z,
saf, temiz.
memuriyet:
memurluk.
Meselâ:
örne¤in.
münhas›r:
s›n›rl›, bir fleye ve-
ya kimseye mahsus.
nispet:
oran, de¤er.
nispeten:
nispetle, k›yaslaya-
rak.
nokta-i istinat:
dayanak
noktas›, güvenme ve itimat
noktas›.
tahakküm:
zorbal›k etme,
zorla hükmetme, hükmü alt›-
na alma.
uhuvvet-i ‹slâmiye:
‹slâm
kardeflli¤i.
vesile:
arac›, vas›ta.
zemin:
yer.
1.
Kavmin (milletin) efendisi, ona hizmet edendir. (
Keflfü’l-Hafâ
, 1:462, hadis no: 1515.)
946 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI