Tarihçe-i Hayat - page 113

Y
ARI
C
‹NAYET
:
fiöyle ki, daire-i ‹slâm›n merkezi ve ra-
b›tas› olan nokta-i hilâfeti elinden kaç›rmamak fikriyle ve
sab›k sultan merhum Abdülhamid Han Hazretleri sab›k
içtimaî kusurat›n› derk ile, nedamet ederek kabul-i nasi-
hate istidat kesp etmifl zann›yla ve “Aslâh tarik musalâ-
had›r” mülâhazas›yla, flimdiki en çok a¤raz ve infialâta
mebde ve tohum olan bu vukua gelen fliddet suretini da-
ha ahsen surette düflündü¤ümden merhum sultan-› sab›-
ka ceride lisan›yla söyledim ki:
Münhas›f Y›ld›z’› dârülfünun et; tâ Süreyya kadar âlî
olsun! Ve oraya seyyahlar, zebaniler yerine ehl-i hakikat
melâike-i rahmeti yerlefltir; tâ Cennet gibi olsun! Ve Y›l-
d›z’daki milletin sana hediye etti¤i servetini milletin bafl
hastal›¤› olan cehaletini tedavi için büyük dinî dârülfü-
nunlara sarf ile millete iade et. Ve milletin mürüvvet ve
muhabbetine itimat et. Zira, senin flahane idarene millet
mütekeffildir. Bu ömürden sonra s›rf ahireti düflünmek
lâz›m. Dünya seni terk etmeden evvel sen dünyay› terk
et. Zekâtü’l-ömrü, ömr-i sani yolunda sarf eyle.
fiimdi muvazene edelim: Y›ld›z e¤lence yeri olmal› ve-
ya dârülfünun olmal›; ve içinde seyyahlar gezmeli veya
ulema tedris etmeli; ve gasp edilmifl olmal› veyahut
hediye edilmifl olmal›, hangisi daha iyidir? ‹nsaf sahiple-
ri hükmetsin.
Ben ki bir geday›m, bir büyük padiflaha nasihat ettim,
demek yar› cinayet ettim.
TAR‹HÇE-‹ HAYATI
| 113
‹
LK
H
AYATI
ya¤mur melekleri.
merhum:
ölmüfl, rahmete kavufl-
mufl.
muhabbet:
sevgi, sevmek.
musalâha:
bar›flma, anlaflma.
muvazene:
ölçülülük, dengeli ol-
ma; tartma, ölçme, düflünme,
karfl›laflt›rma.
mühhasif:
sönükleflen, kararm›fl,
gölgelenmifl.
mülâhaza:
dikkatle bakmak, dü-
flünme, iyice düflünüp bir iflin ha-
kikat›n› incelemek.
mütekeffil:
kefil olan.
nasihat:
ö¤üt.
nedamet:
piflmanl›k.
nokta-i hilâfet:
halifelikle yöneti-
len devletin baflkenti.
ömr
-i
sani:
ikinci ömür, ikinci ha-
yat.
rab›ta:
ba¤, ba¤layan, rabteden,
bitifltiren.
sab›k:
geçen, geçen devre, geç-
mifl, daha önce, önceki, evvelki.
sarf:
harcama, masraf, gider; (gra-
mer): bir dili meydana getiren ke-
limelerin de¤iflmesinden, birbiri-
nin türemesinden bahseden ilim
dal›, kelime bilgisi, fiil çekimlerini,
isim ve fiil çeflitlerini ö¤reten ilim.
seyyah:
çok seyahat eden.
sultan:
hükümdar, saltanat sahi-
bi.
sultan-› sab›k:
geçmifl, evvelki
sultan.
suret:
resim, flekil, görünüfl; tarz,
üslûp, cihet.
Süreyya:
Ülker (Pervin) y›ld›z›; ye-
di veya alt› y›ld›zlard›r ki; ikifler
ikifler karfl›l›kl› dururlar ve Ay’›n
geçti¤i yerlere yak›n görünürler.
flahane:
flah gibi, flaha yak›fl›r su-
rette; pek güzel, mükemmel, çok
iyi.
tarik:
yol, tarz, usul, vâs›ta, mes-
lek.
tedris:
ö¤retme, ders verme.
ulema:
âlimler, bilginler.
vuku:
meydana gelme.
zan:
flüphe, zannetmek, sanmak,
sezme.
zebani:
Cehennemde vazifeli
azap melekleri.
zekâtü’l-ömür:
ömrün zekat›.
a¤raz:
garazlar, kötü maksat-
lar.
ahiret:
K›yâmetten sonra ku-
rulacak olan âlem, öte dünya,
ikinci hayat.
ahsen:
makbul, geçerli.
âlî:
yüce, yüksek.
aslâh:
en iyi.
cehalet:
bilgisizlik, câhillik.
ceride:
gazete.
cinayet:
birisini öldürmek,
katl.
daire-i ‹slâm:
islam dairesi.
dârülfünun:
üniversite.
derk:
iyice anlama, anlamak,
idrak etmek.
ehl-i hakikat:
hakîkat ve
do¤ruyu bulan kimseler.
fikir:
düflünce.
gasp:
baflkas›n›n mal›n› r›zâs›
olmadan zorla almak.
geda:
fakir, kimsesiz.
hükm:
bkz. hüküm.
içtimaî:
sosyal hayatla ilgili.
infialât:
dar›lma ve gücen-
meler.
‹nsaf:
merhamet ve adâlet
dâiresinde hareket, hakîkat›
kabûl ve itiraf.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
itimat:
güvenme, emniyet
etme, birfleye kalben güvenip
dayanma.
kabul
-i
nasihat:
nasihat›n ka-
bul görmesi.
kesp:
çal›flma, emek sarf et-
me, iflleme, yapma, kazanma.
kusurat:
kusurlar.
lisan:
dil, anlatma flekli, tarz›.
mebde:
bafllama, bafllangݍ,
kaynak, kök, esas.
melâike-i rahmet:
rahmet,
1...,103,104,105,106,107,108,109,110,111,112 114,115,116,117,118,119,120,121,122,123,...1390
Powered by FlippingBook