Y
ARI
C
NAYET
:
fiöyle ki, daire-i slâmn merkezi ve ra-
btas olan nokta-i hilâfeti elinden kaçrmamak fikriyle ve
sabk sultan merhum Abdülhamid Han Hazretleri sabk
içtimaî kusuratn derk ile, nedamet ederek kabul-i nasi-
hate istidat kesp etmifl zannyla ve Aslâh tarik musalâ-
hadr mülâhazasyla, flimdiki en çok a¤raz ve infialâta
mebde ve tohum olan bu vukua gelen fliddet suretini da-
ha ahsen surette düflündü¤ümden merhum sultan- sab-
ka ceride lisanyla söyledim ki:
Münhasf Yldz dârülfünun et; tâ Süreyya kadar âlî
olsun! Ve oraya seyyahlar, zebaniler yerine ehl-i hakikat
melâike-i rahmeti yerlefltir; tâ Cennet gibi olsun! Ve Yl-
dzdaki milletin sana hediye etti¤i servetini milletin bafl
hastal¤ olan cehaletini tedavi için büyük dinî dârülfü-
nunlara sarf ile millete iade et. Ve milletin mürüvvet ve
muhabbetine itimat et. Zira, senin flahane idarene millet
mütekeffildir. Bu ömürden sonra srf ahireti düflünmek
lâzm. Dünya seni terk etmeden evvel sen dünyay terk
et. Zekâtül-ömrü, ömr-i sani yolunda sarf eyle.
fiimdi muvazene edelim: Yldz e¤lence yeri olmal ve-
ya dârülfünun olmal; ve içinde seyyahlar gezmeli veya
ulema tedris etmeli; ve gasp edilmifl olmal veyahut
hediye edilmifl olmal, hangisi daha iyidir? nsaf sahiple-
ri hükmetsin.
Ben ki bir gedaym, bir büyük padiflaha nasihat ettim,
demek yar cinayet ettim.
TARHÇE- HAYATI
| 113
LK
H
AYATI
ya¤mur melekleri.
merhum:
ölmüfl, rahmete kavufl-
mufl.
muhabbet:
sevgi, sevmek.
musalâha:
barflma, anlaflma.
muvazene:
ölçülülük, dengeli ol-
ma; tartma, ölçme, düflünme,
karfllafltrma.
mühhasif:
sönükleflen, kararmfl,
gölgelenmifl.
mülâhaza:
dikkatle bakmak, dü-
flünme, iyice düflünüp bir iflin ha-
kikatn incelemek.
mütekeffil:
kefil olan.
nasihat:
ö¤üt.
nedamet:
piflmanlk.
nokta-i hilâfet:
halifelikle yöneti-
len devletin baflkenti.
ömr
-i
sani:
ikinci ömür, ikinci ha-
yat.
rabta:
ba¤, ba¤layan, rabteden,
bitifltiren.
sabk:
geçen, geçen devre, geç-
mifl, daha önce, önceki, evvelki.
sarf:
harcama, masraf, gider; (gra-
mer): bir dili meydana getiren ke-
limelerin de¤iflmesinden, birbiri-
nin türemesinden bahseden ilim
dal, kelime bilgisi, fiil çekimlerini,
isim ve fiil çeflitlerini ö¤reten ilim.
seyyah:
çok seyahat eden.
sultan:
hükümdar, saltanat sahi-
bi.
sultan- sabk:
geçmifl, evvelki
sultan.
suret:
resim, flekil, görünüfl; tarz,
üslûp, cihet.
Süreyya:
Ülker (Pervin) yldz; ye-
di veya alt yldzlardr ki; ikifler
ikifler karfllkl dururlar ve Ayn
geçti¤i yerlere yakn görünürler.
flahane:
flah gibi, flaha yakflr su-
rette; pek güzel, mükemmel, çok
iyi.
tarik:
yol, tarz, usul, vâsta, mes-
lek.
tedris:
ö¤retme, ders verme.
ulema:
âlimler, bilginler.
vuku:
meydana gelme.
zan:
flüphe, zannetmek, sanmak,
sezme.
zebani:
Cehennemde vazifeli
azap melekleri.
zekâtül-ömür:
ömrün zekat.
a¤raz:
garazlar, kötü maksat-
lar.
ahiret:
Kyâmetten sonra ku-
rulacak olan âlem, öte dünya,
ikinci hayat.
ahsen:
makbul, geçerli.
âlî:
yüce, yüksek.
aslâh:
en iyi.
cehalet:
bilgisizlik, câhillik.
ceride:
gazete.
cinayet:
birisini öldürmek,
katl.
daire-i slâm:
islam dairesi.
dârülfünun:
üniversite.
derk:
iyice anlama, anlamak,
idrak etmek.
ehl-i hakikat:
hakîkat ve
do¤ruyu bulan kimseler.
fikir:
düflünce.
gasp:
baflkasnn maln rzâs
olmadan zorla almak.
geda:
fakir, kimsesiz.
hükm:
bkz. hüküm.
içtimaî:
sosyal hayatla ilgili.
infialât:
darlma ve gücen-
meler.
nsaf:
merhamet ve adâlet
dâiresinde hareket, hakîkat
kabûl ve itiraf.
istidat:
kabiliyet, yetenek.
itimat:
güvenme, emniyet
etme, birfleye kalben güvenip
dayanma.
kabul
-i
nasihat:
nasihatn ka-
bul görmesi.
kesp:
çalflma, emek sarf et-
me, iflleme, yapma, kazanma.
kusurat:
kusurlar.
lisan:
dil, anlatma flekli, tarz.
mebde:
bafllama, bafllangç,
kaynak, kök, esas.
melâike-i rahmet:
rahmet,