avama nasihatimi tesir ettiriyordum, maalmemnuniye,
mahvettiniz. fiimdi usand›¤›m bir hayat-› zaifim var. Kah-
rolay›m, e¤er idama esirgersem. Mert olmayay›m, e¤er
ölmeye gülmekle gitmezsem. Sureten mahkûmiyetim,
vicdanen mahkûmiyetinizi intaç edecektir.
Bu hâl bana zarar de¤il, belki fland›r. Fakat millete za-
rar ettiniz. Zira nasihatimdeki tesiri k›rd›n›z. Saniyen,
kendinize zarard›r. Zira hasm›n›z›n elinde bir hüccet-i kà-
t›a olurum. Beni mihenk tafl›na vurdunuz. Acaba f›rka-i
halise dedi¤iniz adamlar böyle mihenge vurulsalar, kaç
tanesi sa¤lam ç›kacakt›r. E¤er meflrutiyet bir f›rkan›n
istibdad›ndan ibaret ise ve hilâf-› fleriat hareket ise,
(HAfi‹YE)
l
™ p
é
n
J
r
ô o
e?
u
f n
CG p
¿n
Ón
?s
ãdG p
ón
¡°r
ûn
«` r
?n
a
! Zira, yalanlarla ittihat ya-
land›r. Ve ifsadat üzerine müesses olan ism-i meflrutiyet,
fasittir.
Müsemma-i meflrutiyet; hak, s›dk, muhabbet ve
imtiyazs›zl›k üzerine beka bulacakt›r...
“Otuz Bir Mart Hâdisesi” denilen o saika ve müthifl
f›rt›na, esbab-› adîde sebepler taht›nda öyle bir istidad-›
tabiîyi müheyya etmiflti ki; neticesi hercümerç oldu¤u
hâlde, minindillah, ehl-i k›yam›n lisan›na, daima mu’ci-
zesini gösteren ism-i fleriat geldi. O f›rt›nay› gayet hafif
geçirdi¤inden Nisan’›n n›sf›ndan sonraki gazeteleri indal-
lah mahkûm ediyor. Zira, o hâdiseye sebebiyet veren ye-
di mesele ve onunla beraber yedi hâl nazar-› mütalâaya
al›nsa, hakikat tezahür eder. Onlar da bunlard›r:
HAfi‹YE:
Yani, “Bütün dünya, cin ve ins flahit olsun ki, ben mürteciyim.”
adî:
basit, normal, her zaman ya-
p›lan.
avam:
s›radan biri, fakir halk ta-
bakas›; okuyup yazmas› az olan;
ilim ve irfân› az, basit yaflay›fla sa-
hip kimse.
beka:
varl›¤› devam ettirme; de-
vaml›l›k, sonsuzluk.
ehl-i k›yam:
k›yam edenler,
ayaklananlar.
fasit:
bozguncu, do¤ru olmayan,
bozuk, müfsid, yanl›fl olan.
f›rka:
grup, parti, topluluk, tü-
men.
f›rka-i halise:
saf, temiz topluluk.
hâdise:
olay.
hak:
do¤ru, gerçek; adalet; pay;
geçmifl ve harcanm›fl emek; her-
fleyi hakk›yla yaratan, varl›¤› hak
olan ve her hakk›n sahibi olan
anlam›nda Allah’›n ismi.
hakikat:
gerçek.
hasm:
muhâlif, karfl› taraf, düfl-
man.
Hafliye:
dipnot.
hayat-› zaif:
kuvvetsiz hayat.
herc ü merc:
darmada¤›n, allak
bullak, karmakar›fl›k.
hilâf-› fieriat:
fleriata ayk›r›.
hüccet-i kàt›a:
do¤rulu¤u kesin
olan delil.
ibaret:
meydana gelmifl, toplan-
m›fl.
idam:
yok etme, yok olma.
ifsadat:
bozukluklar.
imtiyaz:
birfleyi di¤erinden ay›r-
ma, farkl›l›k tan›ma, ayr›cal›k.
indallah:
Allah’›n indinde, yan›n-
da, nazar›nda.
intac:
netice verme, do¤urma.
istibdat:
kànuna ve nizâma tâbî
olmayan, keyfî, bask›c› yönetim;
zulüm ve tahakküm.
ittihat:
ayn› noktada birleflme.
kahr:
zorlama, cebr, ezme, mah-
vetme; Allah’›n fliddetli ve azap
verici vas›flar›n›n tecellisi, lütfun
z›dd›.
lisan:
dil, anlatma flekli, tarz›.
maalmemnuniye:
memnuniyet-
le.
116 |
BED‹ÜZZAMAN SA‹D NURSÎ
‹
LK
H
AYATI
mahkûm:
aleyhinde hüküm
verilmifl olan, dâvây› kaybe-
dip cezâlanan, birisinin hük-
mü alt›nda bulunan; zorunda
olan, katlanan.
mahkûmiyet:
hüküm giyme.
mahv:
yok etme, silme.
Meflrutiyet:
bir hükümdar›n
baflkanl›¤› alt›ndaki millet
meclisi ile idâre edilen devlet
sistemi.
mihenk:
ölçü, tart›.
mu’cize:
benzerini yapmak-
tan insanlar›n âciz kald›¤› fley.
muhabbet:
sevgi, sevmek.
müesses:
kurulmufl, tesis
edilmifl.
müheyya:
haz›r hale getiril-
mifl.
müsemma-i
meflrutiyet:
meflrutiyet olarak isimlendiri-
len.
müthifl:
dehflet veren, korku-
tan.
nasihat:
ö¤üt.
nazar-› mütalâa:
nazar›, dü-
flüncesi ve bilgisi dahilinde.
netice:
sonuç.
n›sf:
yar›.
saika:
sevkeden, sürükleyen.
saniyen:
ikinci olarak.
sebebiyet:
sebep olma, se-
beplik.
s›dk:
do¤ruluk.
sureta:
görünüflte, zahiren.
flan:
ün, nam, flöhret.
tesir:
etki; iz b›rakma.
tezahür:
görünme, belirme,
ortaya ç›kma.
vicdanen:
vicdan ile, vicdan
bak›m›ndan.