hendeselerine zarar vermez. Kezalik; münevverül-efkâr
ve fenn-i harbe aflina, mektepli, hamiyetli, mümin zabit-
lerinizin bir cüzî nameflru hareketi için itaatinize halel
vermekle Osmanllara, slâmlara zulmetmeyiniz! Zira,
itaatsizlik yalnz bir zulüm de¤il, milyonlarca nüfusun
hakkna bir nevi tecavüz demektir. Bilirsiniz ki, bu za-
manda bayrak- tevhid-i lâhî sizin yed-i flecaatinizdedir.
O yedin kuvveti de itaat ve intizamdr. Zira bin munta-
zam ve mutî asker, yüz bin baflbozu¤a mukabildir. Ne
hacet, yüz sene zarfnda otuz milyon nüfusun vücuda ge-
tirmedi¤i böyle pek çok kan döktüren inklâplar siz ita-
atinizle kan dökmeden yaptnz.
Bunu da söylüyorum ki, hamiyetli ve münevverül-fikir
bir zabiti zayi etmek, manevî kuvvetinizi zayi etmektir.
Zira,
flimdi hükümferma, flecaat-i imaniye ve akliye ve
fenniyedir.
Bazen bir münevverül-fikir, yüze mukabildir.
Ecnebiler size bu flecaatle galebeye çalflyorlar. Yalnz fle-
caat-i ftriye kâfi de¤il.
Elhasl:
Fahr-i Âlemin fermann size tebli¤ ediyorum
ki, itaat farzdr. Zabitinize isyan etmeyiniz. Yaflasn as-
kerler!.. Yaflasn meflruta-i meflrua!..
Demek ki ben, bu kadar âlim varken, böyle mühim va-
zifeleri deruhte etti¤imden cinayet ettim.
O
N
B
RNC
C
NAYET
:
Ben Vilâyat- fiarkiyede afliretlerin
hâl-i periflaniyetini görüyordum. Anladm ki,
dünyevî bir
saadetimiz, bir cihetle fünun-i cedide-i medeniye ile ola-
cak. O fünunun da gayr-i müteaffin bir mecras ulema
TARHÇE- HAYATI
| 111
LK
H
AYATI
yan.
hacet,:
ihtiyaç.
halel:
bozukluk, eksiklik, baflkas
tarafndan verilen zarar.
hâl-i periflaniyet:
periflan, da¤-
nk hâl.
hamiyet:
îman ve slâm savun-
ma gayreti.
hendese:
çizgi, sath ve hacim
olarak bu üç fleklin husûsiyetleri-
ni ve ölçülerini inceleyen mate-
matik kolu, flekil bilgisi; geometri.
hükümferma:
hüküm süren,
hükmünü geçiren.
inklâp:
bir halden di¤er bir hâle
geçme; de¤iflme, köklü de¤iflim.
intizam:
tertib, düzen, nizam
üzere olmak.
isyan:
bafl kaldrma, söz dinleme-
me, ayaklanma.
itaat:
söz dinleme.
kâfi:
yeterli.
manevî:
mânâya âit, maddî ol-
mayan.
mecra:
suyun akt¤ yol, kanal.
mektep:
okul; yaz yazacak yer.
meflruta-i meflrua:
fleriata uygun
hareket eden meclis.
mukabil:
karfl, karfllk olarak,
bedel.
muntazam:
düzene girmifl, inti-
zaml.
mutî:
söz dinleyen, itaat eden.
mühim:
önemli.
mümin:
Allaha ve emirlerine,
kànunlarna îman eden, inanan.
münevverül-efkâr:
aydnlk fi-
kirli.
münevverül-fikir:
aydn fikirli.
nameflru:
dînen uygun ve helâl
olmayan.
nev:
çeflit, snf, cins, tür.
nüfus:
nefisler, canlar, flahslar.
saadet:
mutluluk.
flecaat:
hak ve hakîkat cesâret
arslan kesilme, cesâret, öfke duy-
gusunun orta derecesi.
flecaat-i ftriye:
do¤ufltan verilen
cesâret, yi¤itlik.
flecaat-i imaniye:
imandan gelen
cesâret, kahramanlk.
tebli¤:
ulafltrmak, bildirmek.
tecavüz:
haddini aflma; söz veya
hareketle ileri gitme, saldrma.
vilâyât- flarkiye:
flark, do¤u vilâ-
yetleri.
yed-i flecaat:
flecaat, yi¤itlik eli.
zabit:
subay, askere kumanda
eden rütbeli asker, kuvvetli, ya-
vuz; zabteden.
zayi:
elden çkan, kaybolan, za-
rar, ziyan, kayp.
zulmet:
karanlk.
zulüm:
hakszlk, eziyet.
akliye:
aklclk; akl ile anlafl-
lan ve bulunan; akl hastalk-
lar.
âlim:
ilim ile u¤raflan; çok bil-
gili; bilgin.
aflina:
yabanc olmayan, tan-
dk.
afliret:
kabîle, oymak, göçebe
hâlinde yaflayan ço¤unlukla
bir soydan gelen insanlar.
bayrak- tevhid-i lâhî:
lâhî
tevhid bayra¤.
cihet:
yön, taraf; vesile, se-
bep, bahâne.
cinayet:
birisini öldürmek,
katl.
cüzî:
azdan olan, parçaya âit
olan; pek az; kymetsiz.
deruhte:
yapma, yerine getir-
me, üzerine alma.
dünyevî:
dünyaya âit, dünya
ile ilgili.
ecnebi:
yabanc; garip, alfll-
mamfl; baflka milletten olan.
elhasl:
ksacas, netice ola-
rak, özetle.
Fahr-i Âlem:
âlemin kendi-
siyle övündü¤ü Peygamberi-
miz (a.s.m.).
farz:
saymak, öyle kabul et-
mek.
fenn-i harp:
harb fenni.
fenni:
fenle ilgili ve fene âit;
müsbet ilme dayanan.
ferman:
emir, buyruk, tebli¤.
fünun:
fenler.
fünun-i cedide-i medeniye:
medeniyetin yeni fenleri,
ilimleri.
galebe:
üstün gelmek, yen-
mek, bozmak, çokluk.
gayr-i müteaffin:
bozulma-