muazzep oldu¤u gibi Allah inkâr edenlerin itikatlarnca
bütün o saadetleri mahvoluyor, yerine azaplar geliyor. fl-
te bu zamanda, bu dünyada bu manevî Cehennemi in-
sanlarn kalbinden izale eden tek bir çaresi var. O da
Kurân- Hakîmdir. Ve bu zamann fehmine göre onun
bir mucize-i maneviyesi olan Risale-i Nur eczalardr.
fiimdi Allaha flükrediyoruz ki, siyasî partiler içinde bir
parti, bir parça bunu hissetti ki, o eserlerin neflrine mâ-
ni olmad; hakaik-i imaniyenin dünyada bir Cennet-i ma-
neviyeyi ehl-i imana kazandrd¤n ispat eden Risale-i
Nura mümanaat etmedi, neflrine müsaadekâr davrand,
naflirlerine de tazyikattan vazgeçti.
Kardefllerim, hastal¤m pek fliddetli; belki pek yakn-
da ölece¤im veyahut bütün bütün konuflmaktan bazan
men oldu¤um gibi men edilece¤im. Onun için benim
Nur ahiret kardefllerim, ehvenüflfler deyip baz biçare
yanlflçlarn hatalarna hücum etmesinler. Daima müs-
pet hareket etsinler. Menfi hareket vazifemiz de¤il...
Çünkü dahilde hareket menfice olmaz. Madem siyaset-
çilerin bir ksm Risale-i Nura zarar vermiyor, az müsa-
adekârdr; ehvenüflfler olarak baknz. Daha azamüfl-
flerden kurtulmak için, onlara zararnz dokunmasn,
onlara faydanz dokunsun.
Hem dahildeki cihad- manevî, manevî tahribata karfl
çalflmaktr ki, maddî de¤il, manevî hizmetler lâzmdr.
Onun için, ehl-i siyasete karflmad¤mz gibi, ehl-i siya-
set de bizimle meflgul olmaya hiçbir haklar yok
TARHÇE- HAYATI
| 1091
I
SPARTA
H
AYATI
manî.
Madem:
...den dolay, böyle ise.
mahv:
yok olma, ortadan kalk-
ma, batma.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
mâni:
engel.
men:
yasak etme, engelleme,
mâni olma.
menfi:
olumsuz, müspet olma-
yan.
muazzep:
azap içinde bulunan,
eziyet çeken, çok sknt gören.
mucize-i manevîye:
manevî
mucize.
mümanaat:
mani olma, engelle-
me.
müsaadekâr:
zorluk çkarmayan,
hoflgörü sahibi, uysal davranan.
müspet:
olumlu.
naflir:
eser, neflreden, yaynlayan,
da¤tan.
neflir:
kitap basma, çkarma; her-
kese duyurma, yayma.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Bediüz-
zaman Said Nursînin eserlerinin
ad.
saadet:
mutluluk.
siyasî:
siyasetle ilgili, siyasete ait.
flükür:
Allahn nimetlerine karfl
memnunluk gösterme, gerek dil
ile gerekse hal ile Allah hamd
etme.
tahribat:
tahripler, ykp bozma-
lar.
tazyikat:
tazyikler, basklar, zor-
lamalar.
vazife:
görev.
ahiret:
dünya hayatndan
sonra bafllayp ebediyen de-
vam edecek olan ikinci hayat.
azamüflfler:
çok flerli, flerrin
en büyü¤ü.
azap:
eziyet, iflkence; büyük
sknt, fliddetli ac.
bîçare:
çaresiz, zavall.
cennet-i manevîye:
manen
cennet gibi, manevî cennet.
cihad- manevî:
manevî ci-
hat, ilim, fikir, dua gibi mane-
vî unsurlarla din düflmanlar-
na karfl koymak.
dahil:
iç, içerisi.
ecza:
cüzler, parçalar, ksm-
lar.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
ehl-i siyaset:
ülkenin idare-
siyle meflgul olanlar, siyaset
adamlar, politikaclar.
ehvenüflfler:
flerrin en az za-
rarls, kolay, flerrin daha az
zararls, daha az kötü olan;
iki flerden daha az zararls.
fehm:
anlayfl.
hakaik- imaniye:
imana ait
hakikatler, imanî gerçekler.
hücûm:
saldrma.
inkâr:
Allahn varl¤na, birli-
¤ine inanmama, kabul ve tas-
dik etmeme.
ispat:
do¤ruyu delillerle gös-
terme.
itikat:
inanç, iman.
izale:
giderme, ortadan kal-
drma.
Kurân- Hakîm:
her ayet ve
suresinde saysz hikmet ve
faydalar bulunan Kurân.
maddî:
madde ile alakal, cis-