Bununla beraber zamann ilcaatyla zaruretler ortalkta
zannederek baz hocalarn bidalara taraftarl¤ndan dola-
y onlara hücum etmeyiniz. Bilmeyerek, Zaruret var
zannyla hareket eden o bîçarelere vurmaynz. Onun
için, kuvvetimizi dâhilde sarf etmiyoruz. Bîçare, zaruret
derecesine girmifl; bize muhalif olanlardan hoca da olsa,
onlara iliflmeyiniz. Ben tek baflmla daha evvel aleyhim-
deki o kadar muarzlara karfl dayand¤m, zerre kadar
fütur getirmedi¤im, o hizmet-i imaniyede muvaffak oldu-
¤um hâlde, flimdi milyonlar Nur Talebesi oldu¤u hâlde,
yine müspet hareket etmekle onlarn bütün tahkiratlar-
na, zulümlerine tahammül ediyorum.
Biz dünyaya bakmyoruz. Bakt¤mz vakit de onlara
yardmc olarak çalflyoruz. Asayifli muhafazaya müspet
bir flekilde yardm ediyoruz. flte bu gibi hakikatler itiba-
ryla, bize zulüm de etseler hofl görmeliyiz.
Risale-i Nurun neflri her tarafta kanaat-i tamme verdi
ki, Demokratlar dine taraftardrlar. fiimdi bir risaleye ilifl-
mek, vatan, millet maslahatna tamamen zttr.
Bir mahrem risale vard ki, o mahrem risalenin neflri-
ni men etmifltim. Öldükten sonra neflrolunsun demifl-
tim. Sonra mahkemeler alp okudular, tetkik ettiler, son-
ra beraat verdiler. Mahkeme-i Temyiz o beraati tasdik et-
ti. Ben de bunu dâhilde asayifli temin için ve yüzde dok-
san befl masuma zarar gelmemesi için neflredenlere izin
verdim. Said, meflveretle neflredebilir dedim.
aleyh:
karfl, karflt.
asayifl:
emniyet, kanun ve nizam
hakimiyetin sa¤lanmas.
beraat:
temize çkma; bir dava-
nn neticesinde suçsuz oldu¤u
anlafllma.
bîçare:
çaresiz, zavall.
bida:
dinin aslna uymayan adet
ve uygulamalar..
dahil:
iç, içerisi.
evvel:
önce.
fütur:
zayflk, gevfleklik, usanç.
hakikat:
gerçek, esas.
hizmet-i imaniye:
iman ve
Kuran hakikatlerinin ikna edici
ve ilmî delillerle anlafllmasna
hizmet etme.
hücum:
saldrma.
ilcaat:
zorlamalar, mecbur etme-
ler.
kanaat-i tamme:
tam kanaat.
kesin, flüphe edilmeyen düflünce,
fikir.
Mahkeme-i Temyiz:
temyiz
mahkemesi, mahkeme kararlar-
nn yolunda verilip verilmedi¤ini
tetkik etmekle görevli makam,
yargtay.
mahrem:
herkesçe bilinmemesi
gereken, gizli.
mahzur:
haram edilmifl, yanna
yaklafllmas yasak edilmifl, ha-
ram.
maslahat:
fayda, maksat.
masum:
suçsuz, günahsz, saf, te-
miz.
1088 |
BEDÜZZAMAN SAD NURSÎ
I
SPARTA
H
AYATI
men:
yasak etme, engelleme.
meflveret:
ifllerin konuflup
anlaflma yoluyla halledilmesi,
bir konu hakknda çeflitli ve
ehil flahslardan fikir alma.
muarz:
muhalefet eden,
karfl çkan, muhalif.
mübah:
dinin emri ve yasa¤
altnda bulunmayan, dine gö-
re helâl, haram veya mekruh
saylmayan, ifllenmesinde se-
vap ve günah olmayan fley.
muhafaza:
koruma.
muhalif:
zt, karflt, aykr.
müspet:
olumlu.
muvaffak:
baflarmfl, baflarl.
neflr:
kitap basma, çkarma;
herkese duyurma, yayma.
Risale-i Nur:
Nur Risalesi, Be-
diüzzaman Said Nursînin
eserlerinin ad.
sarf:
harcama.
tahammül:
zora dayanma,
kötü ve güç durumlara karfl
koyabilme, katlanma.
tahkirat:
hakaret etmeler,
hor görmeler, küçük görme-
ler.
talebe:
ö¤renci.
taraftar:
tarafl, bir taraf des-
tekleyen.
tasdik:
do¤rulama, onayla-
ma.
temîn:
sa¤lama.
tetkik:
dikkatle arafltrma, in-
celeme.
zaruret:
zorunluluk, mecburi-
yet.
zerre:
pek ufak parça, en kü-
çük parça.
zulüm:
hakszlk, eziyet, ifl-
kence.