flimdiki para ile befl milyon liraya yakn bir tahsisat ver-
mekle, tâ o zamanda böyle kymetdar bir üniversitenin
tesisine her fleyden ziyade ehemmiyet verdiler. Hatta
dinde çok lâkayt ve garpllaflmak ve ananattan tecerrüt
etmek taraftar bulunan bir ksm mebuslar dahi onu im-
za ettiler. Yalnz onlardan ikisi dediler ki:
Biz flimdi ulûm-i anane ve ulûm-i diniyeden ziyade
garpllaflmaya ve medeniyete muhtacz.
Ben de cevaben dedim:
Siz, farz- muhal olarak, hiçbir cihette ihtiyaç olmasa
da, ekser enbiyann Asyada, flarkta zuhuru ve ekser hü-
kemann ve filozoflarn garpta gelmelerinin delâletiyle
Asyay hakikî terakki ettirecek, fen ve felsefenin tesira-
tndan ziyade hiss-i dinî oldu¤u halde, bu ftrî kanunu na-
zara almayarak garpllaflmak namyla anane-i slâmiyeyi
braksanz ve lâdinî bir esas yapsanz dahi, dört befl bü-
yük milletlerin merkezinde olan vilâyat- flarkiyede millet,
vatan selâmeti için dine, slâmiyetin hakaikine katiyen
tarafdar olmak, size lâzm ve elzemdir. Binler misallerin-
den bir küçük misal size söyleyece¤im:
Ben Vanda iken, hamiyetli Kürt bir talebeme dedim
ki: Türkler slâmiyete çok hizmet etmifller. Sen onlara
ne niyetle bakyorsun? dedim.
TARHÇE- HAYATI
| 1099
I
SPARTA
H
AYATI
den gerçek anlamda yararlana-
rak, bolluk, güvenlik ve rahatlk
içinde yaflayfl.
misal:
örnek.
nam:
ad.
nazar:
bakfl, dikkat.
flark:
do¤u, do¤u bölgeleri.
selâmet:
salimlik, eminlik, kurtu-
lufl, korku ve endifleden uzak ol-
ma.
tahsisat:
bir kimse ve daire için
ayrlmfl para, ödenek.
talebe:
ö¤renci.
taraftar:
tarafl, bir taraf destek-
leyen.
tecerrüt:
soyunma, soyutlanma,
uzak olma.
terakki:
yükselme, ilerleme.
tesirat:
etkiler, tesirler.
tesis:
kurma, meydana getirme.
ulûm-i anane:
gelenek hâline
gelmifl, klasik ilimler.
ulûm-i diniye:
dinî ilimler.
vilayat- flarkiye:
flark vilayetleri,
do¤u illeri.
ziyade:
çok, fazla.
zuhur:
ortaya çkma.
ananat:
ananeler, gelenek-
ler.
anane-i slâmiye:
slâmî ge-
lenek.
cevaben:
cevap olarak, karfl-
lk fleklinde.
cihet:
yön.
delâlet:
delil olma, gösterme;
alamet, iflaret.
ehemmiyet:
önem, de¤er,
kymet.
ekser:
pek çok.
elzem:
daha (en, pek) lâzm,
lüzumlu, gerekli.
enbiya:
nebiler, peygamber-
ler.
farz- muhal:
imkânsz farz
etme, olmayacak bir fleyi ola-
cakmfl gibi düflünme.
felsefe:
madde ve hayat
bafllangç ve gaye bakmn-
dan inceleyen ilim.
fen:
tecrübî, ispatla meydana
gelmifl ilimlere verilen genel
ad.
ftrî:
tabiî, do¤al.
garp:
bat.
hakaik:
hakikatler, do¤rular,
gerçekler.
hakikî:
gerçek.
hamiyet:
gayret.
hiss-i dinî:
din duygusu.
hükema:
filozoflar.
katiyen:
katî olarak, kesin
olarak, kesinlikle.
kymettar:
kymetli, de¤erli.
lâdinî:
din dfl, dinsiz, dinle
alâkas olmayan.
lâkayt:
kaytsz, ilgisiz.
mebus:
milletvekili.
medeniyet:
ilim, teknik, sa-
nayi ve ticaretin nimetlerin-