Bu fıkranın kısaca bir meali burada beyan edilecek ve
izahatı ve senetleri
Zülfikar
’ın Mu’cizat-ı Ahmediye kısmı-
nın ahirinde mükemmel var.
Yani, geçmiş zamanlarda nev-i beşerin meşahir ve
namdarlarından, başta enbiya olarak arifler, kâhinler, ha-
tifler müttefikan Muhammed’in
(
AsM
)
risaletine ve gelece-
ğine irhasat nev’inden gayet sarih ve mükerrer haber
verdiklerini nakl-i sahih ve bir kısmı tevatürle tarih ve si-
yer ve hadis kitaplarında kayıt ve kabul edilmesine ve
Mu’cizat-ı Ahmediye
risalesinde o binler ihbaratın en kuv-
vetli ve kat’î kısmını tafsilen beyanına binaen ona havale
edip gayet kısa bir işaretle deriz ki:
enbiyalar, mukaddes, semavî kitaplarda Muhammed’in
(
AsM
)
nübüvvetine dair tevrat, İncil, zebur’un yüzer ayet-
lerinde sarahate yakın kısmından yirmi ayetleri on do-
kuzuncu Mektupta yazılmış. Hristiyan ve Yahudîler tara-
fından çok tahrifatıyla beraber, yine nübüvvet-i Ahmedi-
yeyi haber veren yüz ayeti Hüseyin-i Cisrî kitabında yaz-
mış.
kâhinler ise, başta meşhur Şıkk ve satih olarak, ruhanî
ve cin vasıtasıyla gaipten haber veren ve şimdi medyum
denilen, tevatür bir nakl-i sahihle peygamberin geleceği-
ne ve Fars devletini kaldıracağına sarih bir surette haber
verdikleri ve şüphe kaldırmaz bir tarzda, yakında bir pey-
gamber Hicaz’da zuhurunu mükerrer söyledikleri gibi;
arif-i billâh kısmından, peygamberin
(
AsM
)
cetlerinden
kâ’b ibni lüeyy ve Yemen ve Habeş padişahlarından
seyf ibni zîyezen ve tübba gibi çok arifler, o zaman
Şualar | 989 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
meşahir:
meşhurlar, şöhret sahip-
leri.
mu’cizat-ı ahmediye:
Peygam-
ber Efendimizin (asm) gösterdiği
mu’cizeler.
mukaddes:
takdis edilmiş, kutsal,
aziz, temiz.
mükerrer:
tekrarlanmış, tekrar
olunmuş.
müttefikan:
ittifak ederek, hep
beraber, birlikte.
nakl-i sahih:
şüphe duyulmayan,
doğru, gerçek haber bildirilmesi.
namdar:
meşhur, ünlü, şöhretli,
namlı.
nev-i beşer:
insanoğlu, insanlar.
nevi:
çeşit, tür.
nübüvvet:
nebîlik, peygamberlik,
Allah’ın elçiliği, peygamberlik hâl
ve şânı.
nübüvvet-i ahmediye:
Hz. Mu-
hammed’in (asm) peygamberliği.
risalet:
elçilik, resullük, peygam-
ber olarak gönderilme.
ruhanî:
gözle görülmeyen, cismi
olmayan, elle tutulamayan var-
lıklar.
sarahat:
ifadedeki açıklık, açık an-
latım.
sarih:
açık, aşikâr.
sarihan:
açıkça, açık olarak.
semavî:
Allah tarafından olan, İlâ-
hî.
senet:
dayanılacak ve güvenile-
cek şey, kuvvetli delil olabilecek
söz.
siyer:
Hz. Muhammed’in (asm) ha-
yatının bütün safhalarını anlatan,
Peygamberimizin vasıflarını nak-
leden eserler.
suret:
biçim, şekil, tarz.
tafsilen:
tafsilli bir şekilde, uzun
uzadıya, ayrıntılı olarak.
tahrifat:
tahrifler, bir şeyin aslını
bozmalar, değiştirmeler.
tarz:
biçim, şekil, suret.
tevatür:
bir hadis-i şerifin, yalan
söylemelerini aklın kabulleneme-
yeceği kadar sayı ve sağlamlıkta-
ki bir topluluk tarafından aktarıl-
ması, rivayet edilmesi.
Tevrat:
Hz. Mûsa’ya (a.s.) indiril-
miş olan İlâhî kitap.
Zebur:
Hz. Davud’a (a.s.) nazil olan
mukaddes kitap.
zuhur:
ortaya çıkma.
ahir:
son.
arif:
tevhid bilgi ve şuuruna
sahip, hakkı tanıyan, onun ese-
rini lâyıkıyla anlayıp bilen, bil-
diklerini uygulayan, irfan sa-
hibi, marifet ve hakikat mer-
tebesine erişen, üstün görüş-
lü kimse.
arif-i billâh:
mürşit, ermiş, ev-
liya, marifeti Allah’a vasıl olan,
Cenab-ı Hakkı bilen, velî.
beyan:
açıklama, izah.
binaen:
-den dolayı, bu se-
bepten.
ced:
dede, büyük baba, ata.
cin:
gözle görünmez, lâtif ci-
simlerden ibaret bir yaratık.
enbiya:
nebîler, peygamber-
ler.
Fars:
İran.
fıkra:
kısım, fasıl, bölüm.
gaip:
görünmeyen âlem.
hadis:
şeriat örfüne göre; Hz.
Muhammed’e (asm) ait oldu-
ğu kesin olan şeyler.
hatif:
sesi işitilen, kendisi gö-
rülmeyen ve gayptan doğru
haber veren cinler.
ihbarat:
ihbarlar, bildirmeler,
haber vermeler.
İncil:
Hz. İsa’ya (a.s.) gönderil-
miş olan İlâhî kitap.
irhasat:
Hz. Muhammed’in
(asm) peygamberliğinden ev-
vel meydana gelen ve pey-
gamber olacağına işaret hari-
ka hâller, belirtiler.
kâhin:
gaipten haber vermek
iddiasında bulunan kimse, fal-
cı.
kat’î:
kesin.
meal:
mana, anlam, mefhum.
medyum:
ruhlar arasında ara-
cılık ettiğine ve geleceği bildi-
ğine inanılan kimse.