Acaba bu mahiyetteki bir hakikate kanaat etmeyen ve-
ya ehemmiyet vermeyen, ne derece hasaret ve hata ve
belâhat ve cinayet ettiğini kıyas eylesin!
İşte, namazdaki Fatiha, nasıl İkinci kısımda işaratıyla,
teşehhütte
(1)
*G s
’p
G n
¬ '
dp
G n
B’ r
¿n
G o
ón
¡r
°Tn
G
’taki hakikat-i tevhid da-
vasına kat’î hüccetleri gösterir, hadsiz imzalar basar; bu
üçüncü kısımda dahi, yine teşehhütte
(2)
$G o
?o
°Sn
Q Gk
ós
ªn
?o
s
¿
n
G o
ón
¡r
°Tn
Gn
h
tâ hakikat-i risalet davasına
kuvvetli şahitleri getirip nihayetsiz tasdik imzalarını bastı-
rır.
Yâ erhamerrâhimîn, bu resul-i ekrem’in (
AsM
)
hürmetine, bizi onun şefaatine mazhar ve sünnetinin
ittibaına muvaffak ve dâr-ı saadette onun Âl ve Ashabına
komşu eyle! Âmin, âmin, âmin.
p
¿'
Gr
ôo
?r
dG p
±ho
ôo
M p
On
ón
©p
H /
¬p
Ñr
ën
°Un
h /
¬p
d'
G = '
¤n
Yn
h p
¬r
«n
?n
Y r
º u
?n
°Sn
h u
?n
°U s
ºo
¡
s
?dn
G
(3)
n
Ú/
e'
G @ p
án
Hƒo
à`r
µ`n
Ÿr
Gn
h p
án
Fho
ôr
?n
Ÿr
G
(4)
o
º«/
µ n
`?r
G o
º«/
? n
© r
dG n
âr
fn
G n
?s
fp
G = É '
æ n
à r
ª s
? n
Y Én
e s
’p
G B É '
æ n
d n
º r
?p
Y '
’ n
?n
fÉn
ërÑ
°o
S
@
âmin:
Yâ Rabbi! Öyle olsun, ka-
bul eyle!” anlamında duanın so-
nunda söylenir.
ashap:
Sahabeler, Hz. Peygambe-
ri (asm) görmüş ve onunla konuş-
muş olan Müslüman kimseler.
belâhat:
ahmaklık, kalın kafalılık,
düşüncesizlik.
cinayet:
cana kıyma, katl veya
bu derecede ağır bir suç.
dâr-ı saadet:
saadet, mutluluk ye-
ri, Cennet.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
ehemmiyet:
önem, değer, kıy-
met.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
hakikat-i risalet:
peygamberlik
hakikati, gerçeği.
hakikat-i tevhid:
tevhid hakikati,
Allah’ın bir ve tek olduğu ve on-
dan başka ilâh olmadığı gerçeği.
hasaret:
hasar, zarar, ziyan.
hüccet:
delil.
hürmet:
riayet, ihtiram, saygı.
işarat:
işaretler, haber vermeler.
ittiba:
tâbi olma, uyma, itaat et-
me.
kanaat:
hırs göstermeden kısme-
tine razı olmak, elindeki ile yetin-
mek; inanma, görüş.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kıyas:
karşılaştırma, bir şeyi baş-
ka bir şeye benzeterek hüküm
verme.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası, ta-
biatı, niteliği.
mazhar:
bir şeyin çıktığı görün-
düğü yer; nail olma, şereflenme.
muvaffak:
başaran, başarmış, ba-
şarılı.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
resul:
Allah tarafından kendisine
vahiy gelen, Allah’ın emirlerini in-
sanlara bildirmekle vazifeli olan
insan, peygamber.
resul-i Ekrem:
çok cömert, ke-
rîm olan peygamber, Hz. Muham-
med (asm).
sünnet:
Hz. Muhammed’in
(asm) Kur’ân dışında, Müslü-
manlara örnek olan mübarek
söz, fiil ve emirleri, kabulleri
veya takrirleri.
şefaat:
Hz. Peygamberin ve
diğer salih kulların, bazı gü-
nahkâr mü’minleri bağışlama-
sını Allah’tan dilemeleri.
tasdik:
bir şeyin veya kimse-
nin doğruluğuna kesin olarak
hükmetme.
teşehhüt:
namazda her otu-
ruşta tahiyyat duasını okuma
ve bu duayı okuyacak kadar
oturma.
yâ Erhamürrâhimîn:
Ey mer-
hametlilerin en merhametlisi.
1.
Şahadet ederim ki, Allah’tan başka hiçbir ilâh yoktur.
2.
Ve şahadet ederim ki, Muhammed (
ASM
) Allah’ın resulüdür.
3.
Allah’ım, okunan ve yazılan bütün Kur’ân harfleri adedince ona, onun Âl ve Ashabına sa-
lât ve selâm eyle. Âmin.
4.
Seni her türlü noksandan tenzih ederiz. Senin bize öğrettiğinden başka bizim hiçbir bilgi-
miz yoktur. Sen her şeyi hakkıyla bilir, her işi hikmetle yaparsın. (Bakara Suresi: 32.)
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
| 996 | Şualar