o
?p
ªr
ën
J n
’ m
á s
`HBG n
O r
øp
e r
ø u
jn
Én
cn
h
(1)
@ Én
¡ p
à`n
«° p
UÉn
æ p
H l
ò p
N'
G n
ƒo
g s
’p
G m
á s
`HBG n
O r
øp
e Én
e
(3)
@ n
?n
O'
G »/
æn
H Én
æ`r
es
ôn
c
r
ón
?n
dn
h
(2)
@ r
ºo
c
És
jp
Gn
h Én
¡o
bo
Rr
ôn
j *G Én
¡n
br
Rp
Q
(4)
@ m
º«`/
©n
f »/
Øn
`d n
QGn
ôr
`Hn
’r
G s
¿p
G
gibi ayetlerin burçlarında tulû ettiler. o insan ve hayvan
dünyasını rahmetle, ihsanla doldurup bir nevi muvakkat
cennete çevirdiler. Ve bu şayan-ı temaşa, güzel, ibretli mi-
safirhanenin Mihmandar-ı kerîm’ini tam bildirdiklerini bil-
di, “Bin kere
(5)
n
Ú/
`n
ŸÉn
©r
dG u
Ün
Q ! o
ór
ªn
ër
dn
G
“ dedi.
• seyahatindeki yüzer müşahedatından
üçüncü numu-
nesi:
Hâlıkını, isimlerinin ve sıfatlarının tecelli ve cilvele-
riyle tanımak isteyen o dünya seyyahı, akıl ve hayaline
dedi ki: “Haydi, ruhlar ve melekler gibi biz dahi cesedi-
mizi yerde bırakıp göklere çıkacağız. Hâlık’ımızı semavat-
takilerden soracağız.”
ruh hayale ve akıl fikre bindiler, semaya çıktılar. koz-
moğrafya fennini kendilerine rehber ettiler. dini dinleme-
yen bir felsefe nazarıyla,
(6)
n
Ú
u
d B É° n
V ...p
܃o
°†r
¨n
e
cereyanıyla
baktılar. gördü ki: küre-i arzdan bin defa büyük, top gül-
lesinden yüz defa çabuk hareket edenler içlerinde bulu-
nan binler kütleler, ateş saçan yıldızlar; şuursuz, camit,
serseri gibi birbiri içinde sür’atle gezerler. Bir dakika bir
tesadüfle biri yolunu şaşırsa, o boş ve hudutsuz ve hadsiz
nihayetsiz âlemde bir şuursuz küre ile çarpmak suretinde
kıyamet gibi bir hercümerce sebep olur.
Şualar | 1001 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
fen:
tecrübî, ispatla meydana gel-
miş ilimlere verilen genel ad.
gülle:
top mermisi.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
hercümerç:
karmakarışık olma,
alt üst olma.
hudutsuz:
sınırsız.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
kıyamet:
bütün kâinatın Allah ta-
rafından tayin edilen bir vakitte
yıkılıp mahvolması.
kozmoğrafya:
astronominin, ma-
tematik ve fiziğin yalnız temel
kavramlarından yararlanarak en
belli başlı olayları ele alan dalı.
küre:
gezegen.
Küre-i arz:
yer küre, dünya.
Mihmandar-ı Kerîm:
dünya mi-
safirhanesinde kullarına yardım
ve in’am eden Rabbimiz, Allah.
muvakkat:
geçici.
müşahedat:
gözlemler.
nazar:
bakış, fikir.
nevi:
çeşit, tür.
nihayetsiz:
sonsuz, sınırsız.
numune:
örnek.
rahmet:
şefkat, merhamet, bağış-
lama ve esirgeyicilik.
rehber:
yol gösteren, kılavuz.
ruh:
dirilik kaynağı, hayatın te-
meli ve sebebi olan manevî var-
lık.
sema:
gökyüzü, gök.
semavat:
semalar, gökler.
serseri:
gayesiz, hedefsiz; öteden
beri başıboş olan.
seyyah:
gezgin, yolcu.
suret:
biçim, şekil, tarz.
şayan-ı temaşa:
seyredilmeye,
görülmeye değer, görülmeye lâ-
yık.
şuursuz:
idraksiz, bilgisiz.
tecelli:
belirme, bilinme, görün-
me.
tesadüf:
rastlantı, bir şeyin ken-
diliğinden meydana gelmesi.
tulû:
doğma, doğuş.
âlem:
dünya, cihan.
ayet:
Kur’an’ın her bir cümle-
si.
burç:
.
camit:
ruhsuz, cansız.
cereyan:
akım, fikir, sanat ve-
ya siyaset hareketi.
ceset:
vücut, beden.
cilve:
tecelli, görüntü.
felsefe:
madde ve hayatı baş-
langıç ve gaye bakımından in-
celeyen ilim.
1.
Hiçbir canlı yoktur ki, Allah onu alnından tutup kudretine boyun eğdirmiş olmasın. (Hûd
Suresi: 56.)
2.
Yeryüzünde yürüyen ve kendi rızkını yüklenemeyen nice canlının ve sizin rızkınızı Allah
verir. (Ankebut Suresi: 60.)
3.
And olsun ki Biz Âdemoğullarına ikramda bulunduk. (İsra Suresi: 70.)
4.
İhlâs ile kulluk edenler, nimetlerle dolu Cennet içindedir. (İnfitar Suresi: 13.)
5.
Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a
mahsustur. (Fatiha Suresi: 2.)
6.
Gazaba uğrayanlar... sapıtmış olanlar. (Fatiha Suresi: 7.)