evet, nasıl ki, rahmet, rızk-ı acaibiyle güneş gibi kendi-
ni gösterip perde-i gaypta bir rahman-ı rahîm’i kat’iyet-
le ispat ediyor; öyle de, yüzer âyât-ı kur’âniyede mevki
alan ve kudsî yedi sıfattan bir cihette en birincisi olan
“ilim” dahi, nizam ve mizanın hikmetleri ve meyveleriyle
güneş ziyası misillü kendini gösterdiği gibi, bir Alîm-i külli
Şey’in mevcudiyetini kat’iyetle bildirir.
evet, insanın şuuruna, ilmine delâlet eden düzgün, öl-
çülü sanatı ile İnsanın Hâlıkı’nın ilmine, hikmetine delâ-
let eden hüsn-i hilkat-i insan muvazenesi, aynen yıldız bö-
ceğinin geceki ışığının lem’acığının, gündüzle güneşin iha-
talı ziyasına nispeti gibidir.
Şimdi ilm-i İlâhînin delillerini beyan etmeden evvel, o
kudsî sıfatın kâinatın envaındaki tecellileriyle zat-ı
Akdes’i pek zahir bir tarzda göstermesine delâlet ve
şahadet eden Mirac-ı Muhammedî
(
AsM
)
gecesinde huzur
ve hitab-ı İlâhîye mazhar olduğu zaman, birden
(1)
! o
äÉn
Ñ`u
«`s
£dn
G o
äGn
ƒn
?° s
üdn
G o
äÉn
c n
QÉn
Ñ o
ªr
dn
G o
äÉs
«p
ës
àdn
G
diyerek, bütün
zîhayat ve enva-ı mahlûkat namına bir mebus ve elçi ol-
masından, bütün onların sıfat-ı ilmin cilveleriyle rableri-
ni bildirdikleri tarzda, selâm yerinde, umum zîşuur bede-
line, Hâlık’ına umum zîhayatın hediyelerini takdim eder.
Yani,
o
äÉn
Ñ`u
«`s
£dn
G ,o
äGn
ƒn
?° s
üdn
G ,o
äÉn
c n
QÉn
Ñ o
ªr
dn
G ,o
äÉs
«p
ës
àdn
G
dört keli-
meler ile umum zîhayatın dört taifesinin ezelî, ebedî ilmin
cilveleriyle Allâmü’l-guyûb’a karşı tahiyyelerini, tebrikle-
rini, ubudiyetlerini, güzel marifetlerini gösterdiğinden,
Şualar | 1005 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
enva-ı mahlûkat:
yaratılmış olan-
ların türleri, çeşitleri.
ezelî:
ezel ile ilgili, öncesiz, baş-
langıçsız.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
hitab-ı İlâhî:
Allah’ın kendi zatına
mahsus olarak hitabı; Kur’ân-ı Ke-
rîm.
huzur:
yan, kat, ön.
huzur-i İlâhî:
Allah’ın her an ya-
nında olduğunu ve her şeyi bildi-
ğini hissetme ve yaşama hâli.
hüsn-i hilkat-i insan:
insanın ya-
ratılışındaki güzellik.
ihatalı:
kuşatıcı.
ilm-i İlâhî:
Allah’ın ilmi.
kat’iyet:
kat’îlik, kesinlik.
kudsî:
mukaddes, yüce.
lem’a:
parıltı.
marifet:
bilme, derin bilgi.
mazhar:
bir şeyin çıktığı görün-
düğü yer; nail olma, şereflenme.
mebus:
gönderilen, yollanan, elçi.
mevcudiyet:
mevcut olma, var-
lık.
mirac-ı Muhammedî:
Peygambe-
rimizin (asm) Cenab-ı Hakkın hu-
zuruna ruhen, cismen ve hâlen
çıkması mu’cizesi.
misillü:
gibi, benzeri.
mizan:
ölçü, denge.
muvazene:
ölçü, mukayese, den-
ge.
nispet:
kıyaslama, ölçü, oran.
nizam:
düzen.
perde-i gayp:
gayp perdesi, gizli
perde; insanların bilmeyip sadece
Allah’ın bildiği gayp âlemdeki ma-
nevî perde.
rab:
besleyen, yetiştiren, verdiği
nimetlerle mahlûkatı ıslah ve ter-
biye eden Allah.
rahman-ı rahîm:
Rahman ve Ra-
hîm olan Allah; dünya ve ahirette
yarattıklarına sonsuz rahmet, şef-
kat ve merhametiyle muamele
eden Allah.
rahmet:
şefkat, merhamet, bağış-
lama ve esirgeyicilik.
rızk-ı acayip:
acayip, harikulâde
şekilde ihsan edilen rızık.
sıfat-ı ilim:
ilim sıfatı.
şahadet:
şahit olma, şahitlik, ta-
nıklık.
şuur:
bir şeyin inceliklerini iyice
idrak etme, anlayış.
tahiyye:
selâm verme, selâm.
taife:
takım, güruh.
tecelli:
belirme, görünme.
ubudiyet:
kulluk.
zahir:
açık, aşikâr.
Zat-ı akdes:
en mukaddes zat,
her türlü kusur ve noksandan uzak
ve pak olan zat; Allah.
zîhayat:
hayat sahibi.
zîşuur:
şuurlu, şuur sahibi.
ziya:
ışık, aydınlık, nur, parlaklık.
alîm-i Külli Şey:
her şeyi bi-
len ilim sahibi Allah.
allâmü’l-Guyûb:
gaybı bilen,
görünmeyen şeyleri bilen, Al-
lah.
âyât-ı Kur’âniye:
Kur’ân’ın
ayetleri.
cilve:
tecelli, görüntü.
delâlet:
delil olma, gösterme.
ebedî:
sonu olmayan, daimî,
sürekli.
enva:
çeşitler, türler, neviler.
nispet, karanlık gecedeki yıldız böceğinin ışıkçığının, günün ortasında yeryüzünde parla-
yan güneşin şaşaasına nispeti gibidir.
1.
Bütün canlıların manevî selâm ve hediyeleri, fıtrî ibadetleri, bereket ve tebrike sebep olan
canlıların hülâsası olan bütün mahlûk, tohum, çekirdek, dane ve yumurtaların kullukları;
canlıların hülâsası olan ruh sahiplerinin hususî ibadetleri ve ruh sahiplerinin en mükem-
melleri olan kâmil insan ve AIlah’a yakın meleklerin nuranî ve yüksek ibadetleri Allah’a
mahsustur. (Buharî, Ezan:148,150; Müslim, Salât: 56, 60, 62; EbuDavud, Salât:178; Tirmizî, Sa-
lât: 100, Nikâh: 17; Neseî, Tatbik: 23, Sehiv: 41, 43-45, 56, 10-104; İbniMâce, İkame: 24 Ni-
kâh: 19.)