kemal-i hilkati ve cemiyetli harika cihazlarının binler acip
vazifeleri görecek bir tarzda mahlûkıyeti kâinattan aşağı
değiller.
demek zerreyi icat eden, yıldızın icadından âciz kala-
maz. Ve lisan gibi bir uzvu halk eden, elbette insanı ko-
layca halk eder. Ve bir tek insanı böyle mükemmel yara-
tan, herhâlde bütün hayvanatı kemal-i sühuletle yaratabi-
lecek ve gözümüz önünde yaratıyor. Ve çekirdeği bir lis-
te, bir fihriste, bir defter-i kavanin-i emriye, bir ukde-i ha-
yatiye mahiyetinde yaratan, elbette bütün ağaçların Hâ-
lık’ı olabilir. Ve âlemin bir nevi manevî çekirdeği ve ce-
miyetli meyvesi olan insanı halk edip bütün esma-i İlâhi-
yeye mazhar ve âyine ve bütün kâinatla alâkadar ve ze-
minin halifesi yapan zatın, elbette ve elbette öyle bir kud-
reti var ki, koca kâinatı, insan icadının kolaylığı ve sühu-
leti derecesinde halk edip tanzim eder. öyle ise, zerrenin
ve cüz ve cüz’î ve çekirdek ve bir insanın Hâlık’ı, sânii,
rabbi kim ise, elbette, bedahetle yıldızların ve nevilerin
ve küll ve külliyatların ve ağaçların ve bütün kâinatın Hâ-
lık’ı, sânii, rabbi aynen odur. Başka olması muhal ve
mümtenidir.
•
sekizinci Basamak:
r
hn
G p
In
ôs
¨°n
üo
Ÿr
G p
án
Hƒ o
à`r
µ`n
Ÿr
G p
án
?p
ãr
en
’r
Én
c p
äÉ s
«p
F r
õo
÷r
Gn
h n
•Én
ëo
Ÿr
G s
¿n
G u
öp
ùp
Hn
h
o
äÉ s
« u
?o
µr
dGn
h o
§«/
ëo
Ÿr
G n
¿ƒo
µn
j r
¿n
G s
óo
H n
Ón
a p
In
ô°s
ün
©o
Ÿr
G p
án
Hƒo
? r
ën
Ÿr
G p
§n
? t
ædÉn
c
p
øj/
RGn
ƒn
ªp
H Én
¡«/
a Én
¡n
dÉn
ãp
e n
êp
Qr
óo
«p
d p
äÉs
«p
Fr
õo
÷r
Gn
h p
•Én
ëo
Ÿr
G p
?p
dÉn
N p
á°n
†r
Ñn
b /
‘
@ /
¬p
àn
ªr
µ
p
M p
Ò/
JÉn
°Sn
óp
H Én
¡r
æp
e Én
gn
öpq
ün
©o
j r
hn
G /
¬p
ªr
?p
Y
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
âciz:
eli yetmez, gücü yetmez,
güçsüz.
alâkadar:
ilgili, ilişkili, münasebet-
li, bağlı.
âlem:
varlık sınıflarından her biri.
âyine:
ayna.
bedahet:
açıklık, aşikâr, ispata ih-
tiyaç olmayacak derecede açık-
lık.
cemiyetli:
bir çok şeyi bir arada
bulunduran, pek çok özellikleri içi-
ne alan, kapsamlı.
cihaz:
aza, organ.
cüz:
parça.
cüz’î:
küçük, az; bütüne ait olma-
yan, özel.
defter-i kavanin-i emriye:
em-
redilen esasların, kanunların ya-
zıldığı defter; Kur’ân-ı Kerîm.
esma-i İlâhiye:
Allah’ın isimleri.
fihriste:
katalog, liste.
Hâlık:
yoktan yaratan, her şeyi
yoktan var eden, yaratıcı; Allah.
halife:
yeryüzünde bazı hususlar-
da Allah adına ve yine Allah’ın iz-
niyle hareket eden.
halk:
yaratma, yaratış.
harika:
olağanüstü.
hayvanat:
hayvanlar.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
kâinat:
evren; yaratılmış olan şey-
lerin tamamı, bütün âlemler.
kemal-i hilkat:
yaratılışın mükem-
mel ve kusursuzluğu.
kemal-i sühulet:
kolaylığın son
derecesi, tam bir kolaylık.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
küll:
bütün.
külliyat:
bir şeyin bütünü, bir
şeyin tamamı, hepsi.
lisan:
dil.
mahiyet:
bir şeyin aslı, esası,
tabiatı, niteliği.
mahlûkıyet:
yaratılmışlık, ya-
ratılmış olma.
manevî:
manaya ait, maddî
olmayan.
mazhar:
bir şeyin çıktığı gö-
ründüğü yer; nail olma, şeref-
lenme.
muhal:
imkânsız.
mümteni:
imkânsız, olamaz.
nevi:
çeşit, tür.
rab:
besleyen, yetiştiren, ver-
diği nimetlerle mahlûkatı ıs-
lah ve terbiye eden Allah.
Samed:
Cenab-ı Hakkın ‘her
şey kendisine muhtaç olduğu
hâlde, Kendisi hiç bir şeye
muhtaç olmayan’ manasında-
ki ismi.
Sâni:
her şeyi sanatlı olarak
yaratan Allah.
Sure:
Kur’ân-ı Kerîm’in ayrıl-
dığı 114 bölümden her biri.
sühulet:
kolaylık.
tanzim:
düzenleme, sıralama,
tertipleme.
tarz:
biçim, şekil, suret.
ukde-i hayatiye:
hayatla ilgili
düğüm, hayat düğümü.
uzuv:
bir canlıyı meydana ge-
tiren parçacıklardan her biri,
organ.
vazife:
görev.
zat:
azamet ve ululuk sahibi
olan.
zemin:
yeryüzü.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
| 1038 | Şualar