nasıl ki Cenab-ı Hak, denizli hapsinin sıkıntılarını hi-
çe indirecek derecede şifabahş olan
Meyve Risalesi’
ni
orada ihsan etmiş ve gülün çiçeğindeki gayet şirin rayi-
hası dikenin acısını hiçe bıraktığı gibi, fânî sıkıntılarınızı
izale etmişti. Aynen öyle de, yine kerîm olan rahîm-i zül-
cemal Hazretleri, denizli hapsinin bir aylık sıkıntısına bir
günlük maddî ıztırabı mukabil gelen bu Afyon hapishane-
sinde siz sevgili üstadımız eliyle tiryak ve panzehir hük-
münde tevhid, tahmit ve istiane ve risalet-i Muhammedi-
yeyi
(
AsM
)
tasdik ve muazzam hüccetlerini ihsan etmiş bu-
lunuyor. okumak ve yazmayı risale-i nur’un feyziyle öğ-
renen çok kusurlu talebeleriniz bizler, bu üç küçük risale-
yi, çam çekirdeğinin koca çam ağacının fihristesini, prog-
ramını içinde sakladığı misillü, hem risale-i nur’un hak-
kaniyetinin kat’î bir hücceti, hem bir nevi hülâsatü’l-hülâ-
sası olarak telâkki ettik.
Fezailini tariften âciz bulunduğumuz, fakat okuması ru-
humuzda pek büyük bir inşiraha vesile olan ve maddî
elemlerimizi sürura kalbeden ve iman bahçesinden had-
siz meyveleri getiren bu üç küçük risaleden birisi, zama-
nımızdaki mevcut küfür, dalâlet, tabiat karanlıklarını
dağıtacak ve izale edecek on bir hüccet-i tevhidi; ikinci-
si, risale-i nur’un bütün muvazenelerinin menbaı ve esa-
sı ve üstadı içinde bulunan Fatiha-i Şerife’nin imanî ve
kudsî hüccetlerini hâvî bir şirin tefsirini; üçüncüsü, yine
Afyon medrese-i Yusufiyesinde siz sevgili üstadımızın
kalb-i mübareklerine hutur eden risalet-i Muhammediye-
ye
(
AsM
)
dair kısmının gayet parlak ve tam bir itminan
âciz:
zayıf, güçsüz.
bereket:
mübareklik, bolluk, saa-
det.
Cenab-ı Hak:
Allah; doğru, ger-
çek, hakkın tâ kendisi olan, şeref
ve azamet sahibi yüce Allah.
dalâlet:
iman ve İslâmiyetten ay-
rılmak, azmak, doğru yoldan ay-
rılma, azma, batıla yönelme.
ebediyet:
sonsuzluk.
elem:
dert, üzüntü, maddî-manevî
ıztırap.
fânî:
muvakkat, geçici.
Fatiha-i Şerife:
Fatiha Suresi.
feyiz:
bolluk, bereket, ihsan, ba-
ğış.
fezail:
faziletler.
fihriste:
katalog, liste.
hadsiz:
sınırsız, sonsuz.
havi:
içine alan, kapsayan, kuşa-
tan.
hutur:
hatıra gelme, akla gelme,
hatırlama.
hüccet:
delil.
hüccet-i tevhid:
tevhid delili, Al-
lah’ın birliğinin delili.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
hülâsatü’l-hülâsa:
hülâsanın hü-
lâsası, özünün özü.
ıztırap:
üzüntü veren bir durumun
meydana getirdiği kuvvetli acı,
aşırı elem, azap, sıkıntı.
ihsan:
bağışlama, ikram etme, lü-
tuf.
imanî:
imana ait olan, imana dair
olan, imanla ilgili.
inşirah:
sevinme, göğsün açılıp
sevinç ve huzura kavuşturulması,
ferahlama, rahatlama, iç açılması.
İsra:
Kur’ân-ı Kerîm’in 17. suresidir.
Mekke’de nazil olmuştur.
istiane:
yardım isteme, yardım di-
leme.
itminan:
inanma, güvenme, gönül
rahatlığı içinde tereddütsüz kabul
etme.
izale:
giderme, ortadan kaldırma.
kalbetmek:
bir hâlden diğer bir
hale çevirmek, değiştirmek.
kalb-i mübarek:
mübarek kalp,
yumuşak kalp.
Kerîm:
ihsan ve ikramı bol olan
Allah.
medrese-i Yusufiye:
Yusuf’un
medresesi, Hz. Yusuf’un (a.s.) if-
tira, haksızlık ve zulüm ile hapiste
kalmasından kinaye olarak, iman
ve Kur’ân’a hizmetinden dolayı
tevkif edilenlerin hapsedildiği yer
manasında, hapishane.
menba:
kaynak.
misillü:
gibi, benzeri.
muazzam:
çok büyük, ulu, yüce.
mukabil:
karşılık.
muvazene:
ölçü, mukayese,
denge.
nevi:
çeşit, tür.
rahîm-i Zülcemal:
isim ve
sıfatları çok güzel olan ve
yaratıklarına karşı sonsuz şef-
kat sahibi olan Cenab-ı Hak.
rahmet:
şefkat, merhamet,
bağışlama ve esirgeyicilik.
rayiha:
hoş koku.
risalet-i Muhammediye:
kâi-
natın nuru ve şuuru olan Hz.
Muhammed’in (asm) peygam-
berliği.
ruh:
emir âleminden inerek
insanın kalp boşluğundaki lâtif
cisme binen, özü kav-
ranamayan idrak edici sır.
sürur:
sevinç, mutluluk.
şifabahş:
şifa verici, şifa veren,
iyileştiren, iyilik veren.
tahmit:
elhamdülillâh deme,
bütün övgünün ve hamdin
yalnız Allah’a ait olduğunu söy-
leme.
tasdik:
bir şeyin veya kim-
senin doğruluğuna kesin olarak
hükmetme.
tefsir:
Kur’ân’ın mana bakımın-
dan izahı, açıklaması.
telâkki:
anlama, kabul etme.
tenzih:
Allah’ı şanına lâyık ol-
mayan şeylerden, her türlü
eksik ve noksandan uzak ve
yüce tutma, münezzeh say-
ma.
tesbih:
Allah’ı bütün kusur ve
noksan sıfatlardan uzak tut-
ma, Cenab-ı Hakkı şanına lâyık
ifadelerle anma.
tevhid:
Allah’ın bir olduğuna
inanma, birleme.
tiryak:
ilaç.
vesile:
aracı, vasıta.
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
| 1048 | Şualar