(2)
/
?p
ór
ªn
ëp
H o
í u
Ñ° n
ùo
j s
’p
G m
A r
Àn
T r
øp
e r
¿p
Gn
h
(1)
@ o
¬n
fÉn
ë r
Ñ° o
S p
¬p
ª° r
SÉp
H
(3)
Ék
ªp
F=G n
O Gk
ón
Hn
G o
¬o
JÉn
c
n
ôn
Hn
h $G o
án
ªr
Mn
Qn
h r
ºo
µ
r
«n
?n
Y o
?n
Ó° s
ùdn
G
Çok Sevgili, Çok Mübarek, Çok Kıymettar,
Çok Müşfik Üstadımız Efendimiz Hazretlerine!
ey irade-i cüz’iyesini tamamıyla terk edip her umuru-
nu irade-i rabbaniyeye bırakan ve her zahirî musibet ve
sıkıntıda kader-i İlâhînin merhamet ve hikmetini görüp
kemal-i tevekkül ve teslimiyetle o cilve-i rabbaniyenin da-
hi netaicini sabır ile bekleyen muhterem üstat! Bazı yer-
lerde, ehl-i imanın nokta-i istinadının yıkılmaya başladığı
ve bir kısım esbap ve neşriyat, imanın erkânına karşı mu-
halif cephe alıp, Allah’ı inkâr eden insanlar alenen ve te-
fahurla dolaştığı ve kur’ân’ın evamirine muhalif hareket
etmek ve manevî kuvvetlere inanmamak, icat ve tasnî
hakkını şuursuz, kör, sağır, tabiata vermek bir şiar-ı me-
deniyet ve irfan ve münevverlik telâkki edildiği yürekler
titreten şu dehşetli asırda, kur’ân’ın bir mu’cize-i mane-
viyesi olan risale-i nur’u telif ederek muztarip ve iman
âb-ı hayatına muhtaç pek çok bîçare gönüllere panzehir
hükmünde olan devalarını vererek onlara saadet-i ebedi-
yeyi müjdeleyen ve davalarını gayet kat’î bürhan ve hüc-
cetlerle ispat eden hakikat cadde-i kübrasında kudsî ve
muazzez rehberimiz ve
(4)
p
?p
YÉn
Ør
dÉn
c o
Ön
Ñ° s
ùdn
G
sırrıyla risale-i
nur ile imanlarını kurtaran yüz binler nur talebesinin ha-
senatının bir misli defter-i a’maline geçen faziletmeap
efendimiz!
Şualar | 1047 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
hayırlar.
hikmet:
İlâhî gaye, yüksek bilgi,
fayda.
hüccet:
delil.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
irade-i cüz’iye:
cüz’î irade, insan-
da bulunan sınırlı irade, bir şeyi
yapmak veya yapmamak konu-
sunda Allah tarafından insanın
elinde bırakılmış istek.
irade-i rabbanîye:
Cenab-ı Hak-
kın mahlûkatın terbiye, tedbir ve
idaresi konusundaki yapabilme
gücü, kudreti.
irfan:
hakikate vakıf olma, künhe
varma, bir şeyin özüne inme, ilim
ve zekâ ile meydana gelen ol-
gunluk.
ispat:
kanıtlama.
kader-i İlâhî:
İlâhî kader, Allah’ın
kader kanunu.
kat’î:
kesin.
kemal-i teslimiyet:
tam bir tes-
lim oluş, boyun eğiş.
kemal-i tevekkül:
tam bir tevek-
kül ile neticeyi Allah’a bırakarak.
kıymettar:
kıymetli, değerli.
kudsî:
mukaddes, yüce.
manevî:
manaya ait, maddî ol-
mayan.
misil:
kat; eş.
muazzez:
çok aziz, izzet sahibi,
saygı uyandıran.
mu’cize-i manevîye:
maneviyat-
la ilgili mu’cize.
muhalif:
zıt, karşıt, aykırı.
muhterem:
saygı değer, hürmete
lâyık, saygın.
musibet:
felâket, belâ.
muztarip:
ıztırabı, sıkıntısı olan,
ıztırap çeken, çırpınıp duran, sı-
kıntılı.
mübarek:
feyizli, bereketli, kutlu.
münevver:
bilgili, kültürlü, aydın.
müşfik:
şefkatli, merhametli, acı-
yan; seven, sevgi ve ilgi gösteren.
netaiç:
neticeler, sonuçlar.
nokta-i istinat:
dayanak noktası,
güvenme ve itimat noktası.
saadet-i ebediye:
sonu olmayan,
sonsuz mutluluk.
şiar-ı medeniyet:
medeniyetin
belirtileri, işaret ve alâmetleri.
tasnî:
sanatla yapma ve yaratma.
tefahur:
fahirlenme, yaptıklarıyla
övünme, böbürlenme.
telâkki:
anlama, kabul etme.
telif:
kitap yazma, eser ortaya
koyma.
umur:
işler.
zahirî:
görünüşte olan; zahire, dışa
ait olan.
âb-ı hayat:
hayat suyu.
alenen:
açıkça, açıktan açığa.
bîçare:
çaresiz, zavallı.
bürhan:
delil, ispat, hüccet.
cadde-i kübra:
büyük cadde;
en selâmetli yok, Kur’ân yolu,
Peygamber vârisi olan büyük
zatların yolu.
cilve-i rabbaniye:
Rabbanî
kudret ve iradenin cilvesi, te-
zahürü.
dava:
takip edilen fikir, iddia.
defter-i a’mal:
insanların işle-
diği ve yaptığı şeylerin kay-
dedildiği defter; amellerin def-
teri.
dehşetli:
ürkütücü, korkunç.
ehl-i iman:
inananlar, iman
sahipleri.
erkân:
rükünler, esaslar.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
evamir:
emirler, buyruklar,
buyrultular, işler.
faziletmeap:
fazilet sahibi, fa-
ziletin sığınağı olan kimse, çok
faziletli.
hasenat:
iyi ameller, iyi işler,
1.
Her türlü kusur ve noksandan uzak olan Allah’ın adıyla.
2.
Hiçbir şey yoktur ki Onu övüp Onu tesbih etmesin. (İsra Suresi: 44.)
3.
Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi ebediyete kadar daima üzerinize olsun.
4.
Bir şeye sebep olan, onu işleyen gibidir.