[“Risale-i Nur nedir ve hakikatler muvacehesin-
de Risale-i Nur ve tercümanı ne mahiyettedir-
ler?” diye bir takriznamedir.]
Her asır başında hadisçe geleceği tebşir edilen dinin
yüksek hadimleri, emr-i dinde müptedi değil, müttebidir-
ler. Yani, kendilerinden ve yeniden bir şey ihdas etmez-
ler, yeni ahkâm getirmezler. esasat ve ahkâm-ı diniyeye
ve sünen-i Muhammediyeye
(
AsM
)
harfiyen ittiba yoluyla
dini takvim ve tahkim ve dinin hakikat ve asliyetini izhar
ve ona karıştırılmak istenilen ebatılı ref’ ve iptal ve dine
vaki tecavüzleri red ve imha ve evamir-i rabbaniyeyi ika-
me ve ahkâm-ı İlâhiyenin şerafet ve ulviyetini izhar ve
ilân ederler. Ancak tavr-ı esasîyi bozmadan ve ruh-i aslî-
yi rencide etmeden, yeni izah tarzlarıyla, zamanın fehmi-
ne uygun yeni ikna usulleriyle ve yeni tevcihat ve tafsilât
ile ifa-i vazife ederler.
Bu memurîn-i rabbaniye, fiiliyatlarıyla ve amelleriyle
de memuriyetlerinin musaddıkı olurlar. salâbet-i
imaniyelerinin ve ihlâslarının âyinedarlığını bizzat ifa
ederler. Mertebe-i imanlarını fiilen izhar ederler. Ve ah-
lâk-ı Muhammediyenin
(
AsM
)
tam amili ve mişvar-ı Ah-
mediyenin
(
AsM
)
ve hilye-i nebeviyenin
(
AsM
)
hakikî lâbi-
si olduklarını gösterirler. Hülâsa, amel ve ahlâk bakımın-
dan ve sünnet-i nebeviyeye
(
AsM
)
ittiba ve temessük ci-
hetinden ümmet-i Muhammed’e
(
AsM
)
tam bir hüsn-i
misal olurlar ve numune-i iktida teşkil ederler. Bunların,
Şualar | 1043 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
ka bir karşılık beklemeksizin, sırf
Allah rızası için yapma.
ikame:
oturtma, yerleştirme.
ittiba:
tâbi olma, uyma, itaat et-
me.
izhar:
ortaya koyma, açığa çıkar-
ma, gösterme.
lâbis:
giyen, giymiş, giyinmiş.
memurîn-i rabbaniye:
her şeyi
terbiye eden, nimetlendiren, Rab
olan Allah’ın memurları.
mertebe-i iman:
iman derecesi,
mertebesi.
mişvar-ı ahmediye:
Hz. Muham-
med’in (asm) hareketi, tavrı; Re-
sulullahın tarzı, gidişatı.
musaddık:
gerçekleştiren.
muvacehe:
karşı, ön, yüzleşme.
müptedi:
itikatta ehl-i sünnet yo-
lundan ayrılan, bid’at ehlinin yo-
lunu veya bid’at yolunu tutan kim-
se.
müttebi:
ittiba eden, tâbi olan,
uyan.
numune-i iktida:
örnek alınıp uyu-
lacak tarzdaki numune, uyulacak,
tâbi olunacak örnek.
red:
kabul etmeme.
ref:
kaldırma, giderme.
rencide:
incinmiş, kırılmış, gücen-
dirilmiş.
ruh-i aslî:
bir şeyin esas olan özü.
salâbet-i imaniye:
imanın kazan-
dırdığı ve gerektirdiği sağlamlık,
cesaret, şecaat.
sünen-i Muhammediye:
Hz. Mu-
hammed’in (asm) sünneti, ahlâk
ve yaşayışı.
sünnet-i Nebeviye:
Hz. Muham-
med’e (asm) ait sünnet.
şerafet:
şerefli olma, şeref ve hay-
siyet sahibi olma, şereflilik.
tafsilât:
tafsiller, açıklamalar, izah-
lar.
tahkim:
kuvvetlendirme, sağlam-
laştırma, muhkem hale getirme.
takrizname:
bir şeyin kıymetini
ve güzelliğini belirtmek için yazı-
lan yazı.
takvim:
en güzel biçimine koy-
ma, düzeltme, kıvamına koyma.
tavr-ı esasî:
gerçek tavır, asıl ta-
vır.
tebşir:
müjde verme, müjdeleme.
temessük:
yapışma, sarılma, sıkı-
ca tutunma.
tevcihat:
mana vermeler, yorum-
lamalar.
ulviyet:
yücelik, ululuk.
usul:
metot, metodoloji.
ümmet-i Muhammed:
Hz. Mu-
hammed’in ümmeti; Hz. Muham-
med’e (asm) bağlı olan ve yolun-
dan gidenler.
vaki:
olmuş, meydana gelmiş.
ahkâm:
dinî hükümler, emir-
ler.
ahkâm-ı diniye:
dine ait hü-
kümler, dinle ilgili hükümler.
ahkâm-ı İlâhiye:
İlâhî hüküm-
ler, Allah’ın hükümleri.
ahlâk-ı Muhammediye:
Hz.
Muhammed’in (asm) ahlâkı.
amel:
fiil, iş.
amil:
sebep, etken.
asliyet:
özgünlük, hususîlik,
orijinallik.
âyinedarlık:
aynalık yapma,
gösterme.
bizzat:
kendisi, şahsen.
cihet:
yön.
ebatıl:
boş, faydasız, mantık-
sız, akla uygun olamayan şey-
ler, esassız sözler, boş inanış-
lar.
emr-i din:
din emri, dinin em-
ri, din işi.
esasat:
esaslar, temeller.
evamir-i rabbaniye:
Allah’ın
terbiye ve idare kanunları.
fehim:
anlama, anlayış, kav-
rayış.
fiilen:
iş hâlinde, yaparak, iş-
leyerek.
fiiliyat:
fiil olarak gerçekleşti-
rilen şeyler, yapılanlar.
hadim:
hademe, hizmetçi.
harfiyen:
harfi harfine, hiç bir
değişiklik yapmadan, aynen.
hilye-i Nebeviye:
Resululla-
hın yüzü ve görünüşü.
hülâsa:
öz, esas, özet.
hüsn-i misal:
güzel örnek.
ifa:
bir işi yapma, yerine ge-
tirme.
ifa-i vazife:
görevini yerine
getirme, vazifeyi yapma.
ihdas:
yeniden bir şey yap-
ma, ortaya koyma.
ihlâs:
samimiyet, bir ameli baş-