•
altıncı Basamak:
p
än
Óu
¡n
°ùo
Ÿr
G p
?p
FBÉ°n
Sn
ƒr
dG p
ºr
µ o
M '
‹p
G p
™ p
fGn
ƒn
Ÿr
Gn
h p
?p
FBG n
ƒn
©r
dG p
Ün
Óp
?r
fp
G u
öp
ùp
Hn
h
Yani, nasıl ki fennin tabirince ukde-i hayatiye namın-
da bir cilve-i irade-i İlâhiyenin ve emr-i tekvinînin bir ka-
nunuyla ve o emir ve iradenin teveccühleriyle koca bir
ağacın şuursuz dal ve sert budakları, meyvelerine ve yap-
rak ve çiçeklerine zembereği ve midesi hükmündeki o
ukde-i hayatiyeden onlara gidecek lüzumlu maddeler ve
erzaklara avaik ve mevani ve set olmazlar, belki teshilâ-
ta vesile oluyorlar; aynen öyle de, kâinat ve bütün mah-
lûkatın icadında bütün mâniler bir cilve-i irade ve tevec-
cüh-i emr-i rabbanîye karşı mümanaatı bırakıp kolaylığa
alet olmasından, kudret-i sermediye, o tek ağacı icat ko-
laylığında, kâinatı ve zemindeki enva-ı mahlûkatı icat
eder, hiçbir şey ona ağır gelmez. eğer bütün icatlar o
kudrete verilmezse, o vakit o tek ağacın inşa ve idaresi,
bütün ağaçlar, belki zeminin icadı ve idaresi kadar müş-
kül olacak. Çünkü, o zaman her şey mâni ve set olur. o
hâlde bütün esbap toplansa, bir ağacın emirden, irade-
den gelen ukde-i hayatiye midesinden, zembereğinden
intizamla meyve, yaprak, dal ve budaklara lâzım erzak ve
cihazatı gönderemezler. İllâ ki, ağacın her bir cüz’üne,
hatta her bir zerresine bütün ağacı ve eczasını ve zer-
ratını görecek ve bilecek ve yardım edecek bir göz, bir
ihatalı ilim, bir harika kudret ve fevkalâde muavenet
verilsin.
avaik:
engeller, zorluklar, zor iş-
ler.
cihazat:
cihazlar, kendilerine ihti-
yaç duyulan maddî manevî alet-
ler.
cilve-i irade:
irade ve kastı göste-
ren tecelli; iradenin tecellisi, ira-
denin ortaya çıkması.
cilve-i irade-i İlâhiye:
İlâhî irade-
nin tecellileri, güzellikleri.
cüz:
kısım, parça.
ecza:
cüzler, parçalar, kısımlar.
emir:
iş, yapış.
emr-i tekvinî:
yaratma emri, kâ-
inatı var etme emri, işi.
enva-ı mahlûkat:
yaratılmış olan-
ların türleri, çeşitleri.
erzak:
yiyecek, içecek, azıklar.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
fen:
tecrübî, ispatla meydana gel-
miş ilimlere verilen genel ad.
harika:
olağanüstü.
hükmünde:
değerinde, yerinde.
icat:
vücuda getirme, yoktan var
etme.
idare:
bir işi yürütme, çekip çevir-
me.
ihatalı:
kuşatıcı.
ilim:
bilgi, marifet.
illâ:
ancak, yalnız.
inşa:
vücuda getirme, yarat-
ma.
intizam:
düzenlilik, düzgün-
lük.
irade:
dileme, isteme, bir şeyi
yapıp yapmama konusunda
için olan iktidar, güç.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
şeylerin tamamı, bütün âlem-
ler.
kanun:
kaide, kural.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kudret-i sermediye:
ebedî ve
sonsuz olan kudret, kuvvet ve
iktidar.
mahlûkat:
Allah tarafından ya-
ratılanlar.
mâni:
engel.
mevani:
mâniler, engeller.
mümanaat:
mâni olma, en-
gelleme.
müşkül:
güç, zor, çetin.
nam:
ad.
set:
mâni, perde, engel.
şuursuz:
idraksiz, bilgisiz.
tabir:
ifade; deyim.
teshilât:
kolaylaştırmalar.
teveccüh:
yüzünü bir yöne
çevirme, yönelme, yöneliş.
teveccüh-i emr-i rabbanî:
Rabbin emirlerine teveccüh
etme, yönelme.
ukde-i hayatiye:
hayatla ilgili
düğüm, hayat düğümü.
vesile:
aracı, vasıta.
zemberek:
hareketi sağlayan
güç kaynağı, hareket yaptıran
alet.
zemin:
yeryüzü.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerre:
en küçük parça, mole-
kül, atom.
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
| 1036 | Şualar