tahsis eylediği surette, kudret ona mahsus bir vücut giy-
dirip, elini tutup, meydana çıkarmak kolaylığında, bahar-
daki zîhayatın ordusunu aynı kuvvet ve kudretle icat eder,
vazifeler verir. demek, her şey o kudrete isnat edilse, bü-
tün zerrat ordusunun ve yıldızlar fırkalarının icadı, bir zer-
re, bir tek yıldız kadar kolay ve sühuletli olur. eğer esba-
ba isnat edilse, bir zîhayatın göz bebeğinde ve dimağın-
daki zerrenin acip vazifelerini yerine getirecek bir kabili-
yetle yaratılması, hayvanat ordusu kadar müşkülâtlı ve
zahmetli olur.
•
üçüncü Basamak:
p
ás
jp
ón
Mn
’r
G u
¤n
én
Jn
h p
In
ór
Mn
ƒr
dG p
ör
ù o
`jn
h p
ás
jp
óp
MGn
ƒr
dG p
OGn
ór
ep
G u
öp
ùp
Hn
h
’dir. kı-
sacık işaretlerle mealine bakacağız.
Yani, nasıl ki bir padişah ve kumandan-ı azam, hâki-
miyetinin vahidiyeti ve bütün raiyeti yalnız onun emirle-
rine göre hareketi cihetiyle, o hâkim-i azam, koca mem-
leketi ve büyük milleti idare etmesi, bir köy ehlini idare
etmek kadar kolay olur. Çünkü, hükümde vahidiyet iti-
barıyla, efrad-ı millet aynen asker neferatı gibi teshilâta
vesile olup, kolayca emirler, kanunlar tatbik edilir. eğer
muhtelif hâkimlere bırakılsa, çok keşmekeşe düşmesiyle
beraber, bir tek köyün, belki bir hanenin o memleket ka-
dar idaresi müşkül olur. Hem o itaatli millet, bir tek
kumandana bağlanması haysiyetiyle, her bir ferd-i nefer
gibi, o kumandanın kuvvetine ve cihazat depolarına ve
ordusuna dayandığı bir kuvvetle bir şahı esir edebilir,
Şualar | 1031 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
müşkülât:
müşküller, güçlükler,
zorluklar.
neferat:
neferler, fertler, rütbesiz
askerler, erler.
padişah:
hükümdar, sultan.
raiyet:
birisinin idaresine bağlı
olanlar, halk.
suret:
biçim, şekil, tarz.
sühulet:
kolaylık.
şah:
padişah, sultan, hükümdar.
tahsis:
has kılma, ayırma.
tatbik:
kanunu veya maddeyi uy-
gulama.
teshilât:
kolaylaştırmalar.
vahidiyet:
bir ve tek olma.
vazife:
görev.
vesile:
aracı, vasıta.
vücut:
beden, varlık.
zahmet:
sıkıntı, eziyet, meşakkat.
zerrat:
zerreler, atomlar.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
zîhayat:
hayat sahibi.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
cihazat:
cihazlar, kendilerine
ihtiyaç duyulan maddî mane-
vî aletler.
cihet:
yön.
dimağ:
akıl, şuur.
efrad-ı millet:
milletin fertle-
ri.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
esir:
tutsak.
ferd-i nefer:
tek nefer, tek ki-
şi.
fırka:
topluluk, grup, cemaat.
hâkim:
hükmeden.
hâkim-i azam:
en büyük hâ-
kim, hükmeden.
hâkimiyet:
hâkim oluş, hük-
mediş, egemenlik.
hane:
ev, mesken.
haysiyet:
itibar.
hayvanat:
hayvanlar.
hüküm:
hâkimiyet, nüfuz, ku-
manda.
icat:
vücuda getirme, yoktan
var etme.
idare:
yönetim, memleket iş-
lerinin yürütülmesi.
isnat:
dayanma, dayandırma.
itaat:
söz dinleme, boyun eğ-
me, emre uygun hareket et-
me.
itibar:
değer.
kabiliyet:
istidat, yetenek.
kanun:
yasa.
keşmekeş:
karışık olma du-
rumu, karışıklık.
kudret:
güç, kuvvet, iktidar.
kumandan:
komutan.
kumandan-ı azam:
en büyük
kumandan.
mahsus:
bir şeye veya kişiye
has olan.
meal:
mana, anlam, mefhum.
muhtelif:
türlü türlü, çeşitli.
müşkül:
güç, zor, çetin.