Şualar - page 1033

edebilir, müteaddit âmir ve zabitler karıştığı cihetiyle bin
nefer kadar suubet peyda eder. Hem bin neferin idaresi
ve kumandanlığı bir tek zabite verilse, bir cihette bir ne-
fer kadar kolay olur, eğer on zabite veya neferlere bıra-
kılsa, pek karışık ve müşkül düşer. Aynen öyle de, her
şey Vahid-i ehad’e verilse, bir tek şey gibi kolay olur. eğer
esbaba isnat edilse, bir tek zîhayat, zemin kadar müşkül,
belki imkânsız olur. demek vahdette kolaylık, vücup ve
lüzum derecesine gelir. Ve kesretli eller karışmakla su-
ubet, imkânsızlık derecesine düşer.
risale-i nur
Mektubat’
ında denildiği gibi, eğer gece
gündüzdeki tebeddülâtı ve yıldızların harekâtı ve senede-
ki güz, kış, bahar, yaz gibi mevsimlerin tahavvülâtı bir tek
Müdebbir’e ve Amir’e bırakılsa, o kumandan-ı Azam, bir
neferi olan küre-i arza emreder ki: “kalk, dön, gez!” o
da, o iltifat ve emrin neşe ve sevincinden meczup Mevle-
vî gibi iki hareketiyle yevmî ve senevî tahavvülâta ve yıl-
dızların zahirî ve hayalî hareketlerine gayet kolayca bir
vesile olup, vahdetteki tam sühulet ve gayet kolaylığı gös-
terir. eğer o tek Amir’e değil, belki esbaba ve yıldızların
keyiflerine bırakılsa ve arza “sen dur, gezme!” denilse, o
hâlde, arzdan binler derece büyük binler yıldızlar ve gü-
neşler, her gece ve her sene milyonlar ve milyarlar sene-
lik mesafeleri kesmek ve gezmekle mevsimler ve gece,
gündüz gibi o vaziyet-i arziye ve semaviye husul bulabilir.
Ve imkânsızlık ve muhaliyet derecesinde müşkül ve su-
ubetli düşer...
Şualar | 1033 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
vahdet:
birlik ve teklik.
Vahid-i Ehad:
bir olan ve birliği
her bir şeyde tecelli eden Allah.
vaziyet-i arziye ve semaviye:
uzay ve dünyanın durumu, konu-
mu.
vesile:
aracı, vasıta.
vücup:
vacip ve lüzumlu olma,
gereklilik.
yevmî:
günlük, gündelik, her gün.
zabit:
subay, askere kumanda
eden rütbeli asker.
zahirî:
görünüşte olan; zahire, dı-
şa ait olan.
zemin:
yeryüzü.
zîhayat:
hayat sahibi.
amir:
memurun üstü, emre-
den, buyuran.
arz:
yer, dünya.
cihet:
yön.
esbap:
sebepler, vasıtalar.
gayet:
son derece.
güz:
sonbahar.
harekât:
hareketler, devinim-
ler.
hayalî:
hayale ait, hayalle il-
gili, hayale mensup.
husul:
olma, meydana gelme.
idare:
bir işi yürütme, çekip
çevirme.
iltifat:
ilgi gösterme, yüzünü
çevirip bakma.
isnat:
dayanma, dayandırma.
kesretli:
çokluğu olan, çok faz-
la.
kumandan:
komutan.
kumandan-ı azam:
en büyük
kumandan.
küre-i arz:
yer küre, dünya.
meczup:
cezbeye tutulmuş,
İlâhî aşkla aklî dengesi değiş-
miş kimse, divane.
mesafe:
uzaklık, ara.
Mevlevî:
Mevlevîlik tarikatine
mensup kimse.
muhaliyet:
imkânsızlık, im-
kânsız oluş.
Müdebbir:
tedbir alan, tedbir-
li, her şeyi önceden düşünen.
müşkül:
güç, zor, çetin.
müteaddit:
çeşitli, bir çok.
nefer:
asker, er.
peyda:
meydana gelme, açı-
ğa çıkma.
senevî:
senelik, yıllık.
suubet:
güçlük, zorluk.
sühulet:
kolaylık.
tahavvülât:
tahavvüller, de-
ğişmeler.
tebeddülât:
tebeddüller, de-
ğişiklikler, başkalaşmalar.
1...,1023,1024,1025,1026,1027,1028,1029,1030,1031,1032 1034,1035,1036,1037,1038,1039,1040,1041,1042,1043,...1581
Powered by FlippingBook