Şualar - page 1037

İşte bu beş adet basamaklardan çık, bak. küfür ve şirk-
te ne derece müşkülât, belki muhalât bulunduğunu ve ne
kadar akıldan, mantıktan uzak ve mümteni olduğunu,
imanda ve kur’ân yolunda ne kadar sühulet ve vücup de-
recesinde kolaylık ve ne kadar makul ve makbul ve lüzum
derecesinde kat’î ve rahat bir hak ve hakikat bulunduğu-
nu gör, bil,
(1)
p
¿Én
Á/
’r
G p
án
ªr
©p
f '
¤n
Y ! o
ór
ªn
ër
dn
G
de
rahatsızlık ve sıkıntılar, bu ehemmiyetli basamağın bâ-
kî kısmını tehire sebep oldular.
Yedinci Basamak:
u
?n
bn
Ép
H r
ân
°ù r
«n
d n
¿Én
°ùr
fp
’r
Gn
h n
IGn
ƒ s
ædGn
h s
?p
Fr
õo
÷r
Gn
h n
A r
õo
÷r
Gn
h n
Is
Qs
òdG s
¿n
G u
öp
ùp
Hn
h
p
ºn
dÉn
©r
dGn
h p
ôn
és
°ûdGn
h u
»u
?o
µ r
dGn
h u
?o
µr
dGn
h p
ºr
és
ædG n
øp
e k
án
dGn
õn
Ln
h k
án
©r
æ°n
U
Bir ihtar:
Bu dokuz basamakların hakikatlerinin esası ve ma-
deni ve güneşi, Sure-i İhlâs’tan
(2)
o
ón
ª° s
üdG *n
G@l
ón
Mn
G *Gn
ƒo
g r
?o
b
ayetleridir. Sırr-ı ehadiyet ve samediyet cilvesinden gelen
lem’alara kısa işaretlerdir. Bu yedincinin mealine bir-iki nük-
te ile gayet muhtasar bakıp tafsilini Risale-i Nur’a havale
ederiz.
Yani, göz ve beyindeki acip vazifeleri gören bir zerre,
bir yıldızdan; ve bir cüz, küll mecmuundan, meselâ
dimağ ve göz, insanın tamamından; ve cüz’î bir fert,
hüsn-i sanatça ve garabet-i hilkatçe umum bir neviden;
ve bir insan, acip cihazlarıyla küllî cins hayvandan; ve bir
fihriste ve program ve kuvve-i hafıza hükmünde olan bir
çekirdek, mükemmel masnuiyeti ve mahzeniyetçe koca
ağacından; ve bir küçük kâinat olan bir insan,
Şualar | 1037 |
o
n
B
eŞinci
Ş
ua
şeylerin tamamı, bütün âlemler.
kat’î:
kesin, şüpheye ve tereddü-
de mahal bırakmayan.
kuvve-i hafıza:
hafıza gücü.
küfür:
Allah’ın varlığına, birliğine
inanmama, müşriklik, imansızlık.
küll:
bütün.
küllî:
umumî, genel, bütün olan.
lem’a:
parıltı.
maden:
asıl, esas, kaynak.
mahzeniyet:
hazine değerinde
oluş, kıymetlilik.
makbul:
kabul edilmiş, geçerli,
reddedilmeyen.
makul:
akla yakın, akla uygun,
aklın kabul edeceği.
masnuiyet:
sanatlılık, sanat de-
ğeri olma.
meal:
mana, anlam, mefhum.
mecmu:
toplam, tüm.
meselâ:
örneğin.
muhalât:
muhaller, olması müm-
kün olmayanlar.
muhtasar:
kısaltılmış, özet.
mümteni:
imkânsız, olamaz.
müşkülât:
müşküller, güçlükler,
zorluklar.
nevi:
çeşit, tür.
nimet:
lütuf, ihsan, bağış.
nükte:
bir söz veya ibareden hu-
susî bir dikkatle çıkarılan gizli ma-
na.
samediyet:
her şeyin Allah’a muh-
taç olması, Allah’ın hiç bir şeye
muhtaç olmaması; Cenab-ı Hak-
kın Rab ve Kayyum olması.
sırr-ı ehadiyet:
ehadiyet sırrı; Al-
lah’ın her bir varlıkta görülen bir-
lik tecellisinin sırrı.
sühulet:
kolaylık.
şirk:
Allah’a ortak koşma, Allah’tan
başka yaratıcının bulunduğuna
inanma.
tafsil:
etraflıca bildirme, uzun uza-
dıya anlatma, açıklama.
tehir:
erteleme, sonraya bırakma.
umum:
bütün.
vazife:
görev.
vücup:
vacip ve lüzumlu olma,
gereklilik.
zerre:
en küçük parça, molekül,
atom.
acip:
tuhaf, hayrette bırakan.
ayet:
Kur’ân’ın her bir cümle-
si.
bâkî:
geri kalan.
cihaz:
aza, organ.
cilve:
tecelli, görüntü.
cins:
nevi’, boy, soy, kavim,
kabile.
cüz:
parça.
cüz’î:
küçük, az.
dimağ:
akıl, şuur.
ehemmiyetli:
önemli.
fihriste:
katalog, liste.
garabet-i hilkat:
şaşırtıcı ve
tuhaf yaratık.
gayet:
son derece.
hâk:
doğruluk, gerçek, haki-
kat.
hakikat:
gerçek.
hamd:
Allah’a karşı şükran ve
memnuniyetini onu överek
bildirme.
havale:
bir şeyi başkasının üs-
tüne bırakma.
hükmünde:
değerinde, yerin-
de.
hüsn-i sanat:
sanat güzelliği.
ihtar:
hatırlatma, uyarı.
İman:
inanç, itikat.
kâinat:
evren; yaratılmış olan
1.
İman nimetinden dolayı Allah’a hamd olsun.
2.
De ki: O Allah birdir. • O Allah’tır, Samed’dir; her şey Ona muhtaçtır, o ise hiçbir şeye muh-
taç değildir. (İhlâs Suresi: 1-2.)
1...,1027,1028,1029,1030,1031,1032,1033,1034,1035,1036 1038,1039,1040,1041,1042,1043,1044,1045,1046,1047,...1581
Powered by FlippingBook