kelime-i hikmetnüma, birer nur-u hakikateda ve arz bir
kafa ve ber ve bahir birer lisan ve bütün hayvanat ve ne-
batat birer kelime-i tesbihfeflan suretinde arz- didar eder.
Yoksa, bu zamandan tâ o zamana bakmakla, mezkûr
zevkin dekaikn göremezsin.
Evet, o zamandan beri nurunu neflreden ve mürur-u
zamanla ulûm-u mütearife hükmüne geçen ve sair ney-
yirat- slâmiye ile parlayan ve Kurânn günefliyle gün-
düz rengini alan bir vaziyet ile veyahut sathî ve basit bir
perde-i ülfet ile baksan, elbette her bir ayetin ne kadar
tatl bir zemzeme-i icaz içinde ne çeflit zulümat da¤tt-
¤n hakkyla göremezsin ve birçok enva- icaz içinde bu
nevi icazn zevk edemezsin.
Kurân- Mucizülbeyann en yüksek derece-i icazna
bakmak istersen, flu temsil dürbünüyle bak. fiöyle ki:
Gayet büyük ve garip ve gayetle yaylmfl acip bir a¤aç
farz edelim ki, o a¤aç genifl bir perde-i gayp altnda bir
tabaka-i mesturiyet içinde saklanmfltr. Malûmdur ki, bir
a¤acn, insann azalar gibi, onun dallar, meyveleri, yap-
raklar, çiçekleri gibi bütün uzuvlar arasnda bir münase-
bet, bir tenasüp, bir muvazenet lâzmdr. Her bir cüzü,
o a¤acn mahiyetine göre bir flekil alr; bir suret verilir.
flte hiç görülmeyenve hâlâ görünmüyoro a¤aca
dair biri çksa, perde üstünde onun her bir azasna mu-
kabil bir resim çekse, bir hudut çizse, daldan meyveye,
meyveden yapra¤a bir tenasüple bir suret tersim etse ve
birbirinden nihayet uzak mebde ve müntehasnn
SÖZLER | 705
Y
RM
B
EfiNC
S
ÖZ
hüküm:
de¤er, yerine.
icaz:
mucizelik.
kelime-i hikmetnüma:
hikmetli
kelime.
kelime-i tesbihfeflan:
tesbih sa-
çan kelime; Allahn isim ve sfat-
larn eksiklikten uzak, bütün mü-
kemmel sfatlara sahip oldu¤unu
etrafa yayan kelime.
Kurân- Mucizülbeyan:
açkla-
malaryla akllar benzerini yap-
maktan âciz brakan Kurân- Ke-
rîm.
lisan:
dil.
mahiyet:
özellik, durum.
malûm:
bilinen.
mezkûr:
ad geçen.
mukabil:
karfllk.
muvazenet:
dengelenme.
münasebet:
yaknlk.
mürur-u zaman:
zamann geç-
mesi.
nebatat:
bitkiler.
neflir:
da¤tma, yayma.
nevi:
çeflit.
neyyirat- slâmiye:
slâmn nur-
lu hakikatleri.
nur:
parlt, flk.
nur-u hakikateda:
hakikatli bir
nur.
perde:
örtü.
perde-i gayp:
gayp perdesi.
perde-i ülfet:
alflkanlk perdesi.
sair:
di¤er, baflka.
sathî:
derinli¤ine dalmadan.
suret:
biçim, görünüfl.
flekil:
görünüfl, biçim.
tabaka-i mesturiyet:
gizlilik ta-
bakas.
temsil:
misal getirme.
tenasüp:
uygunluk.
tersim:
resimleme.
tesbih:
Allah noksan sfatlardan
beri tutma, Onu yüceltme.
ulûm-u mütearife:
herkesin bil-
di¤i ilimler.
uzuv:
organ.
vaziyet:
durum.
zemzeme-i icaz:
mucize sayla-
cak kadar düzgün ahenk ve na¤-
me; mucizenin ahenk ve na¤me-
si.
zevk etme:
tatma, haz alma.
zulümat:
karanlklar.
acip:
hayrette brakan.
arz:
yer, dünya.
arz- didar:
güzelli¤ini göster-
mek.
aza:
uzuvlar.
bahir:
deniz.
cüz:
parça.
dair:
ait, ilgili.
dekaik:
incelikler.
derece-i icaz:
mucizelik de-
recesi.
enva- icaz:
mucizeli¤inin
çeflitleri.
farz etmek:
varsaymak, öyle
kabul etmek.
garip:
hayret verici.
gayet:
oldukça.
hâlâ:
flimdi, henüz.
hayvanat:
hayvanlar.
hikmet:
her fleyin belirli ga-
yelere yönelik olarak, manal,
faydal ve tam yerli yerinde
olmas.
hudut:
snrlar.