fiu iki ayette iki emrin kuvvet ve ulviyetine bak, sonra
beflerin emirler nev’indeki kelâm›na bak. Acaba y›ld›z
böce¤inin günefle nispeti gibi kalm›yorlar m›? Evet, ha-
kikî bir malikin ifl bafl›ndaki bir tasviri; ve hakikî bir sa-
natkâr›n iflledi¤i vakit sanat›na dair verdi¤i beyanat›; ve
hakikî bir mün’imin ihsan bafl›nda iken beyan etti¤i ihsa-
nat›, yani, kavil ile fiili birlefltirmek, kendi fiilini hem gö-
ze, hem kula¤a tasvir etmek için flöyle dese: “Bak›n›z! ‹fl-
te bunu yapt›m, böyle yap›yorum; iflte bunu bunun için
yapt›m. Bu böyle olacak, bunun için iflte bunu böyle ya-
p›yorum.”
Meselâ:
Én
en
h Én
gÉs
æ`s
j n
Rn
h Én
gÉn
ær
«n
æn
H n
?r
«n
c r
ºo
¡n
br
ƒn
a p
ABÉ n
ªs
°ùdG n
‹p
G BGho
ô o
¶r
æn
j r
ºn
?n
an
G
n
Àp
SGn
hn
Q Én
¡«
p
a Én
ær
«n
? r
dn
Gn
h Én
gÉn
fr
On
ón
e ¢n
Vr
Qn
’r
Gn
h @ m
êho
ôo
a r
øp
e Én
¡n
d
pq
?o
µp
d …'
ôr
cp
Pn
h k
In
ö p
ür
Ñn
J @ m
è«/
¡n
H m
êr
hn
R pq
?o
c r
øp
e Én
¡«
p
a Én
ær
àn
Ñr
fn
Gn
h
m
äÉs
æn
L /
¬p
H Én
ær
àn
Ñr
fn
Én
a Ék
c n
QÉn
Ño
e k
ABÉ n
e p
ABÉ n
ª s
°ùdG n
øp
e Én
æ r
d s
õn
fn
h m
Ö« /
æo
e m
ór
Ñn
Y
@ l
ó«° /
†n
f l
™ r
? n
W Én
¡ n
d m
äÉn
?p
°SÉn
H n
?r
îs
ædGn
h @ p
ó«°/
ün
?r
G s
Ön
Mn
h
1
@ o
êho
ôo
ÿr
G n
?p
d '
òn
c Ék
àr
«n
e k
In
ó r
?n
H /
¬p
H Én
ær
«n
«r
Mn
Gn
h p
OÉn
Ñp
© r
?p
d Ék
br
Rp
Q
Kur’ân’›n semas›nda flu surenin burcunda parlayan
y›ld›zmisal Cennet meyveleri gibi flu tasvirat›, flu ef’alleri
içindeki intizam-› belâgatle çok tabaka delâilini zikredip
neticesi olan haflri
2
o
êh o
ôo
ÿr
G n
?p
d '
ò n
c
tabiri ile ispat edip,
SÖZLER | 699
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
ihsan:
ba¤›fllama, ikram.
ihsanat:
ihsanlar, ba¤›fllar, lütuf-
lar.
intizam-› belâgat:
sözün kusur-
suz, güzel, düzgün oluflu ve mu-
hatab›n durumuna göre söylen-
mesi.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
kavil:
söz, kelâm.
kelâm:
söz, lâf›z.
malik:
sahip.
mün’im:
nimet veren.
netice:
sonuç.
nev:
çeflit.
nispet:
oran, ölçü.
sanatkâr:
sanatç›.
sema:
gökyüzü.
sure:
Kur’ân-› Kerîm’in ayr›ld›¤›
114 bölümden her biri.
tabaka:
kat, katman.
tabir:
söz.
tasvir:
bir fleyi yaz›yla veya bafl-
ka ifade tarzlar›yla anlatma, res-
mini yapma.
tasvirat:
tasvirler.
ulviyet:
ulvîlik, yücelik.
vakit:
zaman.
y›ld›zmisal:
y›ld›z gibi.
zikir:
anma, bildirme.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümle-
si, ‹lâhî söz.
befler:
insanl›k.
beyan:
bildirme, anlatma.
beyanat:
aç›klamalar.
burç:
kale, y›ld›z.
Cennet:
Allah’a inanan, gü-
nahlar›ndan
temizlenmifl
olanlar›n girece¤i yer.
delâil:
deliller.
ef’al:
fiiller.
fiil:
ifl, davran›fl.
hakikî:
gerçek.
haflir:
Allah’›n, ölüleri diriltip
mahflere ç›karmas›.
1.
Üstlerindeki gö¤e bakmazlar m›, onu nas›l bina edip süsledik ki, hiçbir gedi¤i yoktur. • Yer-
yüzünü döfledik, onda sabit da¤lar yaratt›k, onda her güzel çiftten bitkiler yeflerttik. • Hakka
yönelen her bir kul için bunlar görüp ibret al›nacak delillerdir. Gökten de bereketli bir su in-
dirdik ve kullar için r›z›k olsun diye onunla ba¤lar›, taneli ekinleri, salk›mlar› üst üste binmifl
yüksek hurma a¤açlar›n› bitirdik. O suyla ölü bir beldeye can verdik. ‹flte kabrinizden ç›k›fl›-
n›z da böyle olacakt›r. (Kaf Suresi: 6-11.)
2.
‹flte kabrinizden ç›k›fl›n›z da böyle olacakt›r. (Kaf Suresi: 11.)