Sözler - page 701

bostanlar›, hububat›, yüksek leziz meyveli hurma gibi
a¤açlar› halk edip, ibad›ma r›zk› onunla gönderiyorum,
yetifltiriyorum.
“Hem görmüyor musunuz, o su ile ölmüfl memleketi
ihya ediyorum, binler dünyevî haflirleri icat ediyorum?
Nas›l bu nebatat›, kudretimle bu ölmüfl memleketten ç›-
kar›yorum; sizin haflirdeki hurucunuz da böyledir. K›ya-
mette, arz ölüp, siz sa¤ olarak ç›kacaks›n›z.”
‹flte flu ayetin ispat-› haflirde gösterdi¤i cezalet-i beya-
niye—ki, binden birisine ancak iflaret edebildik—nerede;
insanlar›n bir dava için serdettikleri kelimat nerede?
@@@
fiu risalenin bafl›nda, flimdiye kadar tahkik nam›na bî-
tarafâne muhakeme suretinde, Kur’ân’›n i’caz›n› muan-
nit bir hasma kabul ettirmek için, Kur’ân’›n çok hukuku-
nu gizli b›rakt›k. O günefli mumlar s›ras›na getirip muva-
zene ediyorduk. fiimdi tahkik vazifesini ifa edip, parlak
bir surette i’caz›n› ispat etti. fiimdi ise, tahkik nam›na de-
¤il, hakikat nam›na, bir iki söz ile, Kur’ân’›n muvazene-
ye gelmez hakikî makam›na iflaret edece¤iz:
Evet, sair kelâmlar›n Kur’ân’›n ayat›na nispeti, flifleler-
deki görünen y›ld›zlar›n küçücük akisleriyle y›ld›zlar›n ay-
n›na nispeti gibidir.
Evet, her biri birer hakikat-i sabiteyi tasvir eden, gös-
teren Kur’ân’›n kelimat› nerede; beflerin, fikri ve duygu-
lar›n›n âyineciklerinde, kelimat›yla tersim ettikleri mana-
lar nerede?
SÖZLER | 701
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
huruç:
ç›k›fl.
ibad:
kullar.
icat:
vücuda getirme.
i’caz:
mu’cizeli olufl.
ifa:
yerine getirme.
ihya:
diriltme.
ispat:
do¤ruyu delillerle göster-
me.
ispat-i haflir:
haflrin ispat›.
kelâm:
söz.
kelimat:
kelimeler.
k›yamet:
dünyan›n sonu.
kudret:
Allah’›n bütün varl›¤› çev-
releyen ezelî kuvveti.
leziz:
lezzetli.
makam:
mevki.
mana:
anlam.
memleket:
diyar.
muannit:
inatç›.
muhakeme:
ak›l süzgecinden ge-
çirme, de¤erlendirme; mukayese,
ölçme, karfl›laflt›rma.
nam:
ad.
nebatat:
bitkiler.
nispet:
ölçü, oran.
r›z›k:
Allah taraf›ndan her canl›
için ayr›lm›fl nimet.
risale:
belli bir konuda yaz›lm›fl
küçük kitap, 25. Söz.
sair:
di¤er, baflka.
serd etme:
tertipli ve güzel bir
flekilde konuflma, söz söyleme.
suret:
biçim.
tahkik:
do¤ru olup olmad›¤›n›
araflt›rma.
tasvir:
resmini yapma, bir fleyi
yaz›yla veya çeflitli ifade tarzlar›y-
la anlatma.
tersim:
resimleme.
vazife:
görev.
akis:
yans›ma.
arz:
yeryüzü.
ayat:
Kur’ân ayetleri.
ayet:
Kur’ân’›n her bir cümle-
si.
âyine:
ayna.
befler:
insanlar.
bîtarafâne:
tarafs›zca.
bostan:
sebze bahçesi.
cezalet-i beyaniye:
anlat›m-
daki güzellik.
dava:
iddia.
dünyevî:
dünyaya ait.
fikir:
düflünce.
hakikat:
gerçek.
hakikat-i sabite:
sabit, de¤ifl-
mez hakikat.
hakikî:
gerçek.
halk:
yaratma.
has›m:
muhalif, düflman.
haflir:
Allah’›n, ölüleri diriltip
mahflere ç›karmas›.
hububat:
habbeler, taneler.
hukuk:
kaideler, esaslar.
1...,691,692,693,694,695,696,697,698,699,700 702,703,704,705,706,707,708,709,710,711,...1482
Powered by FlippingBook