güya bir defada nazil olmufl gibi bir münasebet gösteri-
yor.
Hem o Kurân, yirmi senede, hem muhtelif, müteba-
yin esbab- nüzule göre geldi¤i hâlde, tesanüdün kemali-
ni öyle gösteriyor; güya bir sebeb-i vahitle nüzul etmifltir.
Hem o Kurân, mütefavit ve mükerrer suallerin ceva-
b olarak geldi¤i hâlde, nihayet imtizaç ve ittihad göste-
riyor. Güya, bir sual-i vahidin cevabdr.
Hem Kurân, mütegayir, müteaddit hâdisatn ahkâm-
n beyan için geldi¤i hâlde, öyle bir kemal-i intizam gös-
teriyor ki, güya bir hâdise-i vahidin beyandr.
Hem Kurân, mütehalif, mütenevvi hâlette, hadsiz
muhataplarn fehimlerine münasip üslûplarda, tenezzü-
lât- kelâmiye ile nazil oldu¤u hâlde; öyle bir hüsnütema-
sül ve güzel bir selâset gösteriyor ki, güya hâlet birdir, bir
derece-i fehimdir, su gibi akar bir selâset gösteriyor.
Hem o Kurân, mütebaid, müteaddit muhatabîn esna-
fna müteveccihen mütekellim oldu¤u hâlde; öyle bir sü-
hulet-i beyan, bir cezalet-i nizam, bir vuzuh-u ifham var
ki, güya muhatab bir snftr. Hatta, her bir snf zanne-
der ki, bilasale muhatap yalnz kendisidir.
Hem Kurân, mütefavit, mütederriç irfladî baz gayele-
re isal ve hidayet etmek için nazil oldu¤u hâlde; öyle bir
kemal-i istikamet, öyle bir dikkat-i muvazenet, öyle bir
hüsnüintizam vardr ki, güya maksat birdir.
SÖZLER | 671
Y
RM
B
EfiNC
S
ÖZ
hüsnütemasül:
güzelce benze-
yifl.
imtizaç:
uyuflma.
irflat:
do¤ru yolu gösterme.
isal:
ulafltrma.
ittihat:
bir olma, birleflme.
kemal:
mükemmellik, tam ve ek-
siksiz olma.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kemal-i istikamet:
tam do¤ru-
luk.
maksat:
gaye.
muhatabîn:
muhataplar.
muhatap:
kendisine söz söyleni-
len, konuyla ilgili saylan kimse.
muhtelif:
çeflitli.
mükerrer:
tekrarlanmfl.
münasebet:
uygunluk.
münasip:
uygun.
müteaddit:
bir çok, çeflitli.
mütebaid:
birbirinden uzak bulu-
nan.
mütebayin:
birbirine uymayan,
birbirinden ayr.
mütederriç:
derece derece, ya-
vafl yavafl olan.
mütefavit:
birbirinden farkl.
mütegayir:
birbirine zt.
mütehalif:
birbirine uymayan,
farkl.
mütekellim:
konuflan.
mütenevvi:
çeflit çeflit.
müteveccihen:
yönelerek.
nazil:
inen.
nüzul:
inme.
sebeb-i vahit:
tek bir sebep.
selâset:
sözün akc olma hâli.
snf:
tabaka.
sual:
soru.
sual-i vahit:
tek soru.
sühulet-i beyan:
anlatmadaki
kolaylk.
tenezzülât- kelâmiye:
sözün,
muhataplarn seviyelerine uygun
olarak söylenmesi.
tesanüt:
dayanflma.
üslûp:
ifade tarz.
vuzuh-u ifham:
anlatmn açkl-
¤.
zan:
sanma.
ahkâm:
emirler, hükümler.
beyan:
anlatma, bildirme.
bilasale:
bizzat.
cezalet-i nizam:
tertip ve dü-
zenin uygunlu¤u.
derece-i fehim:
anlayfl dere-
cesi.
dikkat-i muvazenet:
ölçü ve
dengenin inceli¤i.
esbab- nüzul:
Kurân- Kerîm
ayetlerinin gelmesine sebep
olan olaylar.
esnaf:
snflar.
fehim:
anlayfl.
gaye:
maksat.
güya:
sanki.
hâdisat:
olaylar.
hâdise-i vahit:
bir tek olay.
hadsiz:
snrsz.
hâl:
durum.
hâlet:
hâl, suret.
hidayet:
do¤ru olan.
hüsnüintizam:
intizamn gü-
zelli¤i.