Sözler - page 671

güya bir defada nazil olmufl gibi bir münasebet gösteri-
yor.
Hem o Kur’ân, yirmi senede, hem muhtelif, müteba-
yin esbab-› nüzule göre geldi¤i hâlde, tesanüdün kemali-
ni öyle gösteriyor; güya bir sebeb-i vahitle nüzul etmifltir.
Hem o Kur’ân, mütefavit ve mükerrer suallerin ceva-
b› olarak geldi¤i hâlde, nihayet imtizaç ve ittihad› göste-
riyor. Güya, bir sual-i vahidin cevab›d›r.
Hem Kur’ân, mütegayir, müteaddit hâdisat›n ahkâm›-
n› beyan için geldi¤i hâlde, öyle bir kemal-i intizam› gös-
teriyor ki, güya bir hâdise-i vahidin beyan›d›r.
Hem Kur’ân, mütehalif, mütenevvi hâlette, hadsiz
muhataplar›n fehimlerine münasip üslûplarda, tenezzü-
lât-› kelâmiye ile nazil oldu¤u hâlde; öyle bir hüsnütema-
sül ve güzel bir selâset gösteriyor ki, güya hâlet birdir, bir
derece-i fehimdir, su gibi akar bir selâset gösteriyor.
Hem o Kur’ân, mütebaid, müteaddit muhatabîn esna-
f›na müteveccihen mütekellim oldu¤u hâlde; öyle bir sü-
hulet-i beyan›, bir cezalet-i nizam›, bir vuzuh-u ifham› var
ki, güya muhatab› bir s›n›ft›r. Hatta, her bir s›n›f zanne-
der ki, bilasale muhatap yaln›z kendisidir.
Hem Kur’ân, mütefavit, mütederriç irfladî baz› gayele-
re isal ve hidayet etmek için nazil oldu¤u hâlde; öyle bir
kemal-i istikamet, öyle bir dikkat-i muvazenet, öyle bir
hüsnüintizam vard›r ki, güya maksat birdir.
SÖZLER | 671
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
hüsnütemasül:
güzelce benze-
yifl.
imtizaç:
uyuflma.
irflat:
do¤ru yolu gösterme.
isal:
ulaflt›rma.
ittihat:
bir olma, birleflme.
kemal:
mükemmellik, tam ve ek-
siksiz olma.
kemal-i intizam:
tam ve eksiksiz
düzen.
kemal-i istikamet:
tam do¤ru-
luk.
maksat:
gaye.
muhatabîn:
muhataplar.
muhatap:
kendisine söz söyleni-
len, konuyla ilgili say›lan kimse.
muhtelif:
çeflitli.
mükerrer:
tekrarlanm›fl.
münasebet:
uygunluk.
münasip:
uygun.
müteaddit:
bir çok, çeflitli.
mütebaid:
birbirinden uzak bulu-
nan.
mütebayin:
birbirine uymayan,
birbirinden ayr›.
mütederriç:
derece derece, ya-
vafl yavafl olan.
mütefavit:
birbirinden farkl›.
mütegayir:
birbirine z›t.
mütehalif:
birbirine uymayan,
farkl›.
mütekellim:
konuflan.
mütenevvi:
çeflit çeflit.
müteveccihen:
yönelerek.
nazil:
inen.
nüzul:
inme.
sebeb-i vahit:
tek bir sebep.
selâset:
sözün ak›c› olma hâli.
s›n›f:
tabaka.
sual:
soru.
sual-i vahit:
tek soru.
sühulet-i beyan:
anlatmadaki
kolayl›k.
tenezzülât-› kelâmiye:
sözün,
muhataplar›n seviyelerine uygun
olarak söylenmesi.
tesanüt:
dayan›flma.
üslûp:
ifade tarz›.
vuzuh-u ifham:
anlat›m›n aç›kl›-
¤›.
zan:
sanma.
ahkâm:
emirler, hükümler.
beyan:
anlatma, bildirme.
bilasale:
bizzat.
cezalet-i nizam:
tertip ve dü-
zenin uygunlu¤u.
derece-i fehim:
anlay›fl dere-
cesi.
dikkat-i muvazenet:
ölçü ve
dengenin inceli¤i.
esbab-› nüzul:
Kur’ân-› Kerîm
ayetlerinin gelmesine sebep
olan olaylar.
esnaf:
s›n›flar.
fehim:
anlay›fl.
gaye:
maksat.
güya:
sanki.
hâdisat:
olaylar.
hâdise-i vahit:
bir tek olay.
hadsiz:
s›n›rs›z.
hâl:
durum.
hâlet:
hâl, suret.
hidayet:
do¤ru olan.
hüsnüintizam:
intizam›n gü-
zelli¤i.
1...,661,662,663,664,665,666,667,668,669,670 672,673,674,675,676,677,678,679,680,681,...1482
Powered by FlippingBook