karfl› nispeti, öksüz bir yetimin muzlim bir hüzün ile
ümitsiz a¤lay›fl›; hem süflî bir vaziyette sarhofl bir ayya-
fl›n velvele-i g›nâs›n›n (flark› demektir) nispeti ile ulvî bir
âfl›¤›n muvakkat bir iftiraktan müfltakane, ümitkârâne bir
hüzün ile g›nâs› (flark›s›); hem, zafer veya harbe ve ulvî
fedakârl›klara sevk etmek için teflvikkârâne kasaid-i vata-
niyeye nispeti gibidir. Çünkü, edeb ve belâgat, tesir-i üs-
lûp itibar›yla ya hüzün verir, ya nefle verir.
Hüzün ise, iki k›s›md›r: Ya fakdülahbaptan gelir, yani
ahbaps›zl›ktan, sahipsizlikten gelen karanl›kl› bir hüzün-
dür ki, dalâletâlûd, tabiatperest, gafletpifle olan medeni-
yetin edebiyat›n›n verdi¤i hüzündür. ‹kinci hüzün, firaku-
lahbaptan gelir. Yani ahbap var; firak›nda müfltakane bir
hüzün verir. ‹flte flu hüzün, hidayeteda, nurefflan
Kur’ân’›n verdi¤i hüzündür.
Amma nefle ise, o da iki k›s›md›r: Birisi, nefsi hevesa-
t›na teflvik eder; o da tiyatrocu, sinemac›, romanc› me-
deniyetin edebiyat›n›n fle’nidir. ‹kinci nefle, nefsi sustu-
rup, ruhu, kalbi, akl›, s›rr›, maâliyata, vatan-› aslîlerine,
makarr-› ebedîlerine, ahbab-› uhrevîlerine yetiflmek için
lâtif ve edepli masumâne bir teflviktir ki; o da Cennet ve
saadet-i ebediyeye ve rü’yet-i cemalullaha befleri sevk
eden ve flevke getiren Kur’ân-› Mu’cizülbeyan’›n verdi¤i
nefledir. ‹flte,
Gn
ò'
g p
?r
ãp
ªp
H Gƒo
J r
Én
j r
¿n
G
n
=
¤ n
Y t
ø p
÷r
G n
h ¢o
ùr
fp
’r
G p
ân
©n
ªn
àr
LG p
øp
Ä n
d r
?o
b
1
Gk
Ò/
¡ n
X ¢m
†r
©n
Ñp
d r
ºo
¡°o
†r
©n
H n
¿Én
c r
ƒ n
dn
h /
¬p
?r
ãp
ªp
H n
¿ƒo
Jr
Én
j n
’ p
¿'
G r
ôo
?r
dG
SÖZLER | 665
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
dostsuzluk, ahbab›n bulunmay›fl›.
fedakâr:
feda eden.
firak:
ayr›l›k.
firakulahbap:
ahbaplardan ayr›-
l›k, dostlardan ayr› düflme.
gafletpifle:
gaflet içinde, nefse
uymakla sersemleflmifl,
hakikat:
gerçek.
harp:
savafl.
hevesat:
hevesler.
hidayeteda:
hidayete sebep
olan.
hüzün:
keder, üzüntü.
iftirak:
ayr›l›k.
kasaid-i vataniye:
vatanla ilgili
millî fliirler.
k›s›m:
parça.
Kur’ân-› Mu’cizülbeyan:
aç›kla-
malar›yla ak›llar› benzerini yap-
maktan âciz b›rakan Kur’ân-› Ke-
rîm.
lâtif:
yumuflak, hofl, nazik.
maâliyat:
yüksek ve derin fikir-
ler.
makarr-› ebedî:
sonsuza kadar
durulacak yer.
masumâne:
masumca.
medeniyet:
uygarl›k.
muvakkat:
geçici.
muzlim:
karanl›kl›, zulmetli.
müfltakane:
arzulu ve istekli bir
flekilde.
nefis:
kötülü¤e sevk eden hay›rl›
ifllerden al›koyan güç, duygu.
nefsî:
nefisle alâkal›.
nispet:
k›yas; münasebet, ilgi, öl-
çü.
nurefflan:
nur saçan.
roman:
sembolik ve gerçek olay-
lara dayanan uzun edebiyat türü.
ruh:
insandaki canl›l›¤›n ve dirili-
¤in, iradeyle ilgili ve irade d›fl› ha-
reketlerin ve idrak kabiliyetinin
kayna¤›.
rü’yet-i Cemalullah:
Allah’›n ce-
malini görmek.
saadet-i ebediye:
sonsuz mutlu-
luk.
sevk:
gönderme, yönlendirme.
süflî:
afla¤›l›k.
fle’n:
hâl, durum ifl.
flevk:
fliddetli arzu, afl›r› istek.
tabiatperest:
Allah’a inanmayan,
tabiata tapan.
tesir-i üslûp:
üslûbun etkisi.
teflvik:
isteklendirme, özendirme,
flevklendirme.
teflvikkârâne:
teflvik ederek,
yönlendirerek.
ulvî:
yüce.
ümit:
umut.
ümitkârâne:
ümit ederek.
vatan-› aslî:
as›l vatan.
vaziyet:
durum.
zafer:
düflman› ma¤lûp etme.
ahbab-› uhrevî:
ahiret dost-
lar›.
ahbap:
dost.
ayyafl:
sarhofl, alkolik.
azîm:
büyük, yüce.
belâgat:
sözün düzgün, ku-
sursuz, yerinde olmas›n› ö¤-
reten ilim.
befler:
insanl›k.
dalâletâlûd:
hak yoldan
uzaklaflm›fl, sap›kl›kla kar›fl›k.
edeb:
edebiyat.
edebiyat:
duygu, düflünce,
hayal ve olaylar›, sözlü veya
yaz›l› olarak ifade etme sana-
t›.
edep:
nezaket, zariflik.
fakdülahbap:
ahbaps›zl›k,
1.
De ki: And olsun, e¤er bu Kur’ân’›n benzerini getirmek için insanlar ve cinler bir araya top-
lan›p da hepsi birbirine yard›mc› olsalar, yine de onun benzerini getiremezler. (‹sra Suresi: 88.)