ifade etti¤i azîm mana ve büyük hakikat, kasrulfehim
olanlarca ve dikkatsizlikle, mübalâ¤al bir belâgat için
muhal bir suret zannediliyor. Hâflâ, mübalâ¤a de¤il, mu-
hal bir suret de¤il, ayn- hakikat bir belâgat ve mümkün
ve vaki surettedir.
O suretin bir veçhi fludur ki; yani, Kurândan tereflfluh
etmeyen ve Kurânn mal olmayan ins ve cinnin bütün
güzel sözleri toplansa, Kurân tanzir edemez, demektir.
Hem, edememifl ki, gösterilmiyor.
kinci vecih fludur ki: Cin ve insin hatta fleytanlarn ne-
tice-i efkârlar ve muhassala-i mesaileri olan medeniyet
ve hikmet-i felsefe ve edebiyat- ecnebiye, Kurânn ah-
kâm ve hikmet ve belâgatine karfl âciz derekesindedir-
ler, demektir; nasl da, numunesini gösterdik.
ÜÇÜNCÜ CLVE
Kurân- Hakîm, her asrdaki tabakat- beflerin her bir
tabakasna, güya do¤rudan do¤ruya o tabakaya hususî
müteveccihtir, hitap ediyor.
Evet, bütün benîâdeme bütün tabakatyla en yüksek
ve en dakik ilim olan imana ve en genifl ve nuranî fen
olan marifetullaha ve en ehemmiyetli ve mütenevvi ma-
arif olan ahkâm- slâmiyeye davet eden, ders veren
Kurân ise, her neve, her taifeye muvafk gelecek bir
ders vermek elzemdir. Hâlbuki, ders birdir, ayr ayr de-
¤il. Öyle ise, ayn derste tabakat bulunmak lâzmdr. De-
recata göre, her biri, Kurânn perdelerinden bir perde-
den hisse-i dersini alr. fiu hakikatin çok numunelerini
âciz:
güçsüz.
ahkâm:
emirler, hükümler.
ahkâm- slâmiye:
slamî hü-
kümler.
and:
yemin.
asr:
yüzyl, devir.
ayn- hakikat:
gerçe¤in tâ kendi-
si.
azîm:
büyük, yüce.
belâgat:
sözün düzgün, kusursuz,
yerinde ve hâlin ve makamn ica-
bna göre söylenmesi.
benîâdem:
insano¤lu.
cilve:
tecelli, görünme.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisim-
lerden ibaret bir yaratk.
dakik:
ince, nazik.
davet:
ça¤rma.
derecat:
dereceler.
dereke:
afla¤ seviye, baya¤lk.
edebiyat- ecnebiye:
yabanclara
ait edebiyat.
ehemmiyet:
önem.
elzem:
çok lüzumlu.
fen:
uygulamal bilimlerin genel
ad.
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek, esas.
hâflâ:
asla öyle de¤ildir.
hikmet:
kâinattaki ve yaratlflta-
ki lâhî gaye, yüksek bilgi.
hikmet-i felsefe:
felsefe ilmi.
hisse-i ders:
ders pay.
hitap:
konuflma.
hususî:
özel.
ilim:
bilgi.
ilm-i belâgat:
sözün düzgün, ku-
sursuz, yerinde olmasn ö¤reten
ilim.
iman:
inanmak.
ins:
insan.
kasrulfehim:
anlayfl, kavramas
zayf kimse.
Kurân- Hakîm:
her ayet ve su-
resinde saysz hikmet ve fayda-
lar bulunan Kurân.
lâzm:
gerekli.
maarif:
marifetler, bilimler.
mana:
anlam.
marifetullah:
Allah hakkyla bil-
me, tanma.
medeniyet:
uygarlk.
muhal:
imkânsz.
muhassala-i mesai:
çalflmalar
sonunda elde edilen netice.
muvafk:
uygun, denk.
mübalâ¤a:
abart.
mütenevvi:
çeflit çeflit.
müteveccih:
yönelme.
netice-i efkâr:
fikirlerin neti-
cesi.
nev:
cins.
numune:
örnek.
nuranî:
nurlu, parlak.
suret:
biçim, görünüfl.
fleytan:
Âdemo¤ullarn do¤-
ru yoldan çkartmaktan geri
durmayan lânetlenmifl varlk.
tabaka:
snf, katman.
tabakat:
tabakalar, katman-
lar.
tabakat- befler:
insan taba-
kalar, katmanlar.
taife:
takm, güruh.
tanzir:
bir fleyin taklidini,
benzerini yapma.
tereflfluh:
szma.
vaki:
vuku bulan, olan.
vecih:
yön.
zan:
sanma.
666 | SÖZLER
Y
RM
B
EfiNC
S
ÖZ