Sözler - page 666

ifade etti¤i azîm mana ve büyük hakikat, kas›rulfehim
olanlarca ve dikkatsizlikle, mübalâ¤al› bir belâgat için
muhal bir suret zannediliyor. Hâflâ, mübalâ¤a de¤il, mu-
hal bir suret de¤il, ayn-› hakikat bir belâgat ve mümkün
ve vaki surettedir.
O suretin bir veçhi fludur ki; yani, Kur’ân’dan tereflfluh
etmeyen ve Kur’ân’›n mal› olmayan ins ve cinnin bütün
güzel sözleri toplansa, Kur’ân’› tanzir edemez, demektir.
Hem, edememifl ki, gösterilmiyor.
‹kinci vecih fludur ki: Cin ve insin hatta fleytanlar›n ne-
tice-i efkârlar› ve muhassala-i mesaileri olan medeniyet
ve hikmet-i felsefe ve edebiyat-› ecnebiye, Kur’ân’›n ah-
kâm ve hikmet ve belâgatine karfl› âciz derekesindedir-
ler, demektir; nas›l da, numunesini gösterdik.
ÜÇÜNCÜ C‹LVE
Kur’ân-› Hakîm, her as›rdaki tabakat-› beflerin her bir
tabakas›na, güya do¤rudan do¤ruya o tabakaya hususî
müteveccihtir, hitap ediyor.
Evet, bütün benîâdeme bütün tabakat›yla en yüksek
ve en dakik ilim olan imana ve en genifl ve nuranî fen
olan marifetullaha ve en ehemmiyetli ve mütenevvi ma-
arif olan ahkâm-› ‹slâmiyeye davet eden, ders veren
Kur’ân ise, her nev’e, her taifeye muvaf›k gelecek bir
ders vermek elzemdir. Hâlbuki, ders birdir, ayr› ayr› de-
¤il. Öyle ise, ayn› derste tabakat bulunmak lâz›md›r. De-
recata göre, her biri, Kur’ân’›n perdelerinden bir perde-
den hisse-i dersini al›r. fiu hakikatin çok numunelerini
âciz:
güçsüz.
ahkâm:
emirler, hükümler.
ahkâm-› ‹slâmiye:
‹slamî hü-
kümler.
and:
yemin.
as›r:
yüzy›l, devir.
ayn-› hakikat:
gerçe¤in tâ kendi-
si.
azîm:
büyük, yüce.
belâgat:
sözün düzgün, kusursuz,
yerinde ve hâlin ve makam›n ica-
b›na göre söylenmesi.
benîâdem:
insano¤lu.
cilve:
tecelli, görünme.
cin:
gözle görünmez, lâtif cisim-
lerden ibaret bir yarat›k.
dakik:
ince, nazik.
davet:
ça¤›rma.
derecat:
dereceler.
dereke:
afla¤› seviye, baya¤›l›k.
edebiyat-› ecnebiye:
yabanc›lara
ait edebiyat.
ehemmiyet:
önem.
elzem:
çok lüzumlu.
fen:
uygulamal› bilimlerin genel
ad›.
güya:
sanki.
hakikat:
gerçek, esas.
hâflâ:
asla öyle de¤ildir.
hikmet:
kâinattaki ve yarat›l›flta-
ki ‹lâhî gaye, yüksek bilgi.
hikmet-i felsefe:
felsefe ilmi.
hisse-i ders:
ders pay›.
hitap:
konuflma.
hususî:
özel.
ilim:
bilgi.
ilm-i belâgat:
sözün düzgün, ku-
sursuz, yerinde olmas›n› ö¤reten
ilim.
iman:
inanmak.
ins:
insan.
kas›rulfehim:
anlay›fl›, kavramas›
zay›f kimse.
Kur’ân-› Hakîm:
her ayet ve su-
resinde say›s›z hikmet ve fayda-
lar bulunan Kur’ân.
lâz›m:
gerekli.
maarif:
marifetler, bilimler.
mana:
anlam.
marifetullah:
Allah’› hakk›yla bil-
me, tan›ma.
medeniyet:
uygarl›k.
muhal:
imkâns›z.
muhassala-i mesai:
çal›flmalar
sonunda elde edilen netice.
muvaf›k:
uygun, denk.
mübalâ¤a:
abart›.
mütenevvi:
çeflit çeflit.
müteveccih:
yönelme.
netice-i efkâr:
fikirlerin neti-
cesi.
nev:
cins.
numune:
örnek.
nuranî:
nurlu, parlak.
suret:
biçim, görünüfl.
fleytan:
Âdemo¤ullar›n› do¤-
ru yoldan ç›kartmaktan geri
durmayan lânetlenmifl varl›k.
tabaka:
s›n›f, katman.
tabakat:
tabakalar, katman-
lar.
tabakat-› befler:
insan taba-
kalar›, katmanlar›.
taife:
tak›m, güruh.
tanzir:
bir fleyin taklidini,
benzerini yapma.
tereflfluh:
s›zma.
vaki:
vuku bulan, olan.
vecih:
yön.
zan:
sanma.
666 | SÖZLER
Y
‹RM‹
B
Efi‹NC‹
S
ÖZ
1...,656,657,658,659,660,661,662,663,664,665 667,668,669,670,671,672,673,674,675,676,...1482
Powered by FlippingBook